Ömrün sayfaları bir bir aralanırken ne çok acılar, ne çok mutluluklar bıraktık geride... Neydi onca acıyı yaşatan? Neydi mutluluktan sevinç çığlıkları attıran ve geride onlarca anıyı ömür sayfasına yazdıran?..
En heyecanlı bekleyişlerin mutluluğa dönüştüğü kapıdır doğumhane kapısı... Dünyanın en masum varlığını ilk kez kucağına aldığında kalp atışlarının sesi sevinç çığlığı olarak göğe yükselir. Daha ilk dakikarda başlarsın canından parçanın geleceğine dair hayallerini kurmaya. İlk doğum gününü süprizi, okul telaşı, mesleğe attığı ilk adım, nerede askerlik yapacağı, nasıl biriyle evleneceği, kaç çocuk dünyaya getireceği... Zihninde yaşattığın bunca hayalin gerçeğe dönmesinin ümidiyle yaşarsın bıkmadan, yorulmadan...
Eledim eledim höllük eledim,
Aynalı beşikte canan bebek beledim.
Büyüttüm besledim asker eyledim,
Gitti de gelmedi canan buna ne çare,
Yandı ciğerim de canan buna ne çare.
Kapı zilinin en acı sesi bir komutanın hüzünlü dokunuşunda türkü türkü göğe yükselir. Kapıyı açınca bir sessizlik bürür her yeri o an... Gözlerinin derinliklerine bakarsın. Kelimeler dudaklarına takılır, boğazında düğümlenir. Yarım kalan hayaller göz yaşı olup süzülürken birkaç kelime kısık ses olur. 'Oğlunuz şehit oldu!..' 'Vatan sağolsun!..' İşte o an yarım kalan hayaller şimşek olup çakar tüm bedeninde... Hiç durmadan koşmak, haykırmak, ağlamak istersin. Bir tanecik evladın kanıyla vatan topraklarını sulayarak şehit olup geride acı, göz yaşı ve şehitlik mertebesinin onurunu bırakmıştır.
Doğum ve ölüm... Bu ikisi arasında geçen bir ömür... Bazen kısa, bazen uzun... Kimi zaman acı, kimi zaman mutluluk... Gerçek olan tek şey senin ömrüne sığdırabildiklerin. 'Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşamak' düsturun olsun. Bu düsturla yaşarsan iz bırakanlar kervanına sen de katılırsın sonsuzluklar alemine giderken... Ya şehitlik mertebesine ulaşıp iz bırakırsın ya da ömür sermayeni boşa harcadığın için silik olursun. Kısaca her şeyin sende başlayıp sende bitiğini bilmelisin.
İşte, koskaca bir yılı daha geride bırakma arefesindeyiz. Ezan ve sela sesi arasında geçen ömrümüzde yaşadıklarımızın, yaşattıklarımızın tek nedeni aslında kendimiziz. Bu dünyadan ya şerefli bir şehit ya da şerefsiz bir terörist olarak gideceğiz. Ya ardımızdan sevgiyle dua eden ya da öfkeyle beddua eden insanlar bırakacağız. Ya Habil'in onurlu soyunu devam ettireceğiz ya da Kabil'in şahsiyetsiz soyunu devam ettireceğiz. Her yeni yıl acıların mutluluğa, göz yaşlarının tebessüme, birlik, beraberlik ve dayanışmanın kardeşliğe dönüştüğü, terör olaylarının yaşanmadığı bir yıl olsun. Bunun gayreti ve duası içinde olmalısın. Vesselâm...
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
En heyecanlı bekleyişlerin mutluluğa dönüştüğü kapıdır doğumhane kapısı... Dünyanın en masum varlığını ilk kez kucağına aldığında kalp atışlarının sesi sevinç çığlığı olarak göğe yükselir. Daha ilk dakikarda başlarsın canından parçanın geleceğine dair hayallerini kurmaya. İlk doğum gününü süprizi, okul telaşı, mesleğe attığı ilk adım, nerede askerlik yapacağı, nasıl biriyle evleneceği, kaç çocuk dünyaya getireceği... Zihninde yaşattığın bunca hayalin gerçeğe dönmesinin ümidiyle yaşarsın bıkmadan, yorulmadan...
Eledim eledim höllük eledim,
Aynalı beşikte canan bebek beledim.
Büyüttüm besledim asker eyledim,
Gitti de gelmedi canan buna ne çare,
Yandı ciğerim de canan buna ne çare.
Kapı zilinin en acı sesi bir komutanın hüzünlü dokunuşunda türkü türkü göğe yükselir. Kapıyı açınca bir sessizlik bürür her yeri o an... Gözlerinin derinliklerine bakarsın. Kelimeler dudaklarına takılır, boğazında düğümlenir. Yarım kalan hayaller göz yaşı olup süzülürken birkaç kelime kısık ses olur. 'Oğlunuz şehit oldu!..' 'Vatan sağolsun!..' İşte o an yarım kalan hayaller şimşek olup çakar tüm bedeninde... Hiç durmadan koşmak, haykırmak, ağlamak istersin. Bir tanecik evladın kanıyla vatan topraklarını sulayarak şehit olup geride acı, göz yaşı ve şehitlik mertebesinin onurunu bırakmıştır.
Doğum ve ölüm... Bu ikisi arasında geçen bir ömür... Bazen kısa, bazen uzun... Kimi zaman acı, kimi zaman mutluluk... Gerçek olan tek şey senin ömrüne sığdırabildiklerin. 'Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşamak' düsturun olsun. Bu düsturla yaşarsan iz bırakanlar kervanına sen de katılırsın sonsuzluklar alemine giderken... Ya şehitlik mertebesine ulaşıp iz bırakırsın ya da ömür sermayeni boşa harcadığın için silik olursun. Kısaca her şeyin sende başlayıp sende bitiğini bilmelisin.
İşte, koskaca bir yılı daha geride bırakma arefesindeyiz. Ezan ve sela sesi arasında geçen ömrümüzde yaşadıklarımızın, yaşattıklarımızın tek nedeni aslında kendimiziz. Bu dünyadan ya şerefli bir şehit ya da şerefsiz bir terörist olarak gideceğiz. Ya ardımızdan sevgiyle dua eden ya da öfkeyle beddua eden insanlar bırakacağız. Ya Habil'in onurlu soyunu devam ettireceğiz ya da Kabil'in şahsiyetsiz soyunu devam ettireceğiz. Her yeni yıl acıların mutluluğa, göz yaşlarının tebessüme, birlik, beraberlik ve dayanışmanın kardeşliğe dönüştüğü, terör olaylarının yaşanmadığı bir yıl olsun. Bunun gayreti ve duası içinde olmalısın. Vesselâm...
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder