30 Mayıs 2017 Salı

YAPRAKLAR YERE DÜŞER

Bir yakınımızın cenaze töreninde, babamla kol kola, Tarsus Mezarlığı'nın içinde, defin yapılacak yere doğru ağır adımlarla gidiyorduk. Buğulu gözlerle bana bakarak "ağaç ne kadar yüksek olsada yaprakları yere düşer" dedi. İlk kez duyduğum bu söz aslında hayatın ta kendisiydi.

Bu söz doğumla ölüm arasında göz açıp kapayıncaya kadar geçen dünya hayatının bir satırlık özetiydi. Babam; mezarlığın içindeki yolu adımlarken, farklı şekilde ve farklı malzemelerle yapılmış mezarlıkların önünde birkaç dakika durup, hayatın bir satırlık özeti babındaki bu sözü anlatan konuları yanağından süzülen gözyaşlarıyla dillendirdi.

Hepimiz Hz. Adem ve Hz. Havva'nın soyundan geldik. Hiç birimizin birinden üstünlüğü yok. Zira Yüce Allah Hucurat Sûresi 13. ayette "Ey insanlar!.. Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır" buyurmaktadır. Yine Yüce Allah Lokman Sûresinin 18. ayeti kerimesinde "Şüphesiz Allah yürüyüşüyle ve nesebiyle kibirlilik yapanı sevmez." buyurmaktadır. Rahmet Peygamberi Efendimiz Aleyhisselâm da Veda Haccın da; "Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme(arap olmayana),  Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur." demiştir. Hz. Ali de "Ey insanlar arasında geldiği ırkla övünen cahil, bütün insanlar bir ana babadan olmadır." diyerek konuya vurgu yapmıştır.

Büyüyen, uzayan ağaçla birlikte yaprakları da yükselir. Her ne kadar yükselse de yapraklar zamanı geldiğinde sararıp, kuruyup üzerinde bulunduğu daldan yere düşer. İnsanoğlu da bu yapraklar misalidir. Irkı, mezhebi, cinsiyeti, rengi, sınıfı, mesleği, siyasi görüşü ne olursa olsun ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün mutlaka ölür. Karun kadar zengin olsada malını mülkünü geride bırakır. Dünyanın en güzeli olsada yaşlanıp güzelliğini kaybeder. Ne kadar kuvvetli olursa olsun bir gün mutlaka beli bükülür, dizlerinde derman kalmadığı için yürüyemez. Hiç bir sonun başladığı gibi olmadığını görür.

İşte bu sebeple insan sahip olduklarıyla gurura kapılmamalı, kibirlenmemeli, kimseyi küçük görmemeli, ön yargılı olmamalı. Bir gün her şeyini kaybedip ve geride bırakıp bu dünya hayatına veda edeceğini unutmamalı.

Yere düşen yaprak misali bulunduğu konumdan birgün düşen insan; Hz. Mevlana'nın da dediği üzere tevazuda yani alçak gönüllülük de ham maddesi olan toprak gibi olmalıdır. Her türlü vitamini bünyesinde barındıran, üzerine ekilen nimetleri fazlasıyla geri veren toprağın tüm bu özelliklerine rağmen kibirlenmediğini unutmamalıdır. Topraktan gelen insan dönüşünün yine toprağa olacağı şuuruyla yaşamalıdır... Vesselâm...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

20 Mayıs 2017 Cumartesi

TOPRAĞA GÖZ YAŞIN DÜŞTÜ

Sivil toplumculuk hayatımda her kesimden insanla tanışma fırsatım oldu. Farklı kültür ve karekterdeki bu insanlarla geçirdiğim her bir zaman diliminden hayata dair dersler aldım. Aldığım bu hayat dersleri güçlü bir kimliğe ulaşmamdaki dayanaklarım oldu.

Sivil toplum kuruluşlarında yaptığımız çalışmalarda tanıdığım, bir evlat, bir kardeş, bir eş, bir baba ve bir arkadaş olarak duruşuyla, karekteriyle, yaşantısıyla ve icra ettiği mesleği ile bana örnek olan ve kendisinden hayata dair en çok ders aldığım bir isimdir Tolunay Duman...

Yaşlı ve hasta ziyaretleri çok önemsediğim, beni mutlu ve huzurlu eden bir konu... Bu mutluluğa ve huzura nail olmak adına rahmetli Şenel Duman teyzemizi ziyaret etmiştim. Bu ziyaretin her bir salisesi kayda değerdi. Ziyarette annesi için çırpınan evladı ve eşinin baş ucunda onunla yaşadığı anıları sevgiyle anlatan bir eşi, her şeyden öte hasta yatağında etrafına tebessüm eden, dua eden rahmetli Şenel teyzeyi görmek beni çok etkiledi. Hiç unutamadığım ise Tolunay abimin adı geçtiğinde Şenel teyzemizin gözlerinin ışıldaması ve başını sağa sola hareket ettirerek O'nu sormasıydı.

Evladının adı geçtiğinde bir annenin gözleri neden ışıldar ki?.. Neden heyecanlanır, neden bu heyecanını hareketlerine yansıtır ki?..  Bu sorular gerçekleştirdiğim ziyaretten sonra bir anne, bir evlat olarak aklıma takıldı.

Şenel teyzemiz Hakk'a yürüyerek dünya hayatına veda etti. O'nu dualarla Rahman'ın şefkatli kollarında sonsuzluklar alemine yolcu ettik. Cenaze töreninde Tolunay abimin göz yaşları ve annesi için söylediği sözler beni derinden etkiledi. "Ben kime yemek yedireceğim, kime sarılacağım anacığım!..."

Ziyarette kafama takılan sorular cenazede yanıt buldu. Tolunay abim onca iş yoğunluğuna rağmen hergün annesini ziyaret eder, annesine elleriyle yemeğini yedirir, annesinin kişisel bakımını yaparmış. Aralarında kuvvetli bir iletişim ve sevgi varmış.

Çamalan mezarlığında, defin işlemi sırasında yanağından süzülen göz yaşları damla damla toprağa düşerken bize çok güzel bir hayat dersi verdin abim... Bizleri büyük bir emekle dünyaya getiren anne-babalarımıza karşı sorumluluklarımızı hatırlattın. Bizlere muhteşem bir mesaj sundun evlat kimliğinle; "bir evlat anne-babasının gözündeki hüzün olursa toplumda huzursuzluk, bir evlat anne-babasının gözlerinden ışıldayan aydınlığı olursa toplumda huzurlu olur."

Tüm hayatı kitaplaştırılması gereken bir isim Tolunay abim... Bu yazımda evlat kimliğine kısaca değindiğim abimi yürekten tebrik ediyorum. Anne-babalarınızın mutluluk sebebi, gözlerindeki ışıltı, adınız geçtiğinde sevgiyle andığı, heyecanlandığı evlatları olmanız temennisiyle...
Hoşça kalın...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

13 Mayıs 2017 Cumartesi

HAYALDEKİ ÖZLEME KAVUŞMAK

En büyük hayalleri bir evlat sahibi olabilmekti. Ancak 25 yıllık evlilikleri boyunca bu hayallerine kavuşamadılar. Döktükleri göz yaşları, hayallerine duydukları özlemi damla damla secdeye nakşetti. Secdedeki nakışların her bir ilmeği Rahman'a dua olup ulaştı.


Daha ilk kurada Hac yolculuğuna çıkmak onları bir hayli heyecanlandırdı. Bu yolculuğa çıkmadan önceki koşuşturma, yolculuğa çıkma, kutsal topraklara varma ve orada geçirdikleri günler onlar için destansı anılarla anıtlaştı. Hiç unutamadıkları anı ise her kesimden insana örnek oldu.


Mekke'de kaldıkları otel Kâbe'ye yakın olunca belirli zaman aralıklarında otele gelirler, otelde biraz dinlendikten sonra tekrar tavaf etmek adına Kâbe'ye giderlerdi. Yine birgün dinlenmek adına geldikleri otelde iki saat kadar uyudular ve bu zaman içerisinde Mustafa Bey etkisinden yıllarca kurtulamadığı rüyâyı gördü.


Rüyâsında kucağına beyaz kundakta bir bebek verildi. Bebeği kucağına alan Mustafa Bey göz yaşlarıyla bebeği önce bağrına bastı, kokladı ve öptü sonra tekrar geri uzatarak;
- "Benim çocuğum olmuyor ki, bu benim çocuğum olamaz..." diyerek ağlamaya devam etti. O ağlarken bebeği uzattığı kişi Mustafa Bey'in gözlerinin içerisine bakarak;
- "100 yaşında baba olan Hz. İbrahim'i düşün. Bu bebek senin." diyerek oradan uzaklaştı.
Gördüğü bu rüyanın etkisiyle yine göz yaşlarıyla uyanan Mustafa Bey Kâbe'ye koşarak gitti, secdeye kapanarak saatlerce dua etti.


Hac yolculuğunun ardından yaklaşık olarak 6 ay sonra rahatsızlanan Hatice Hanım hastaneye kaldırıldı. Önce acilde müdahale yapıldı ardından nöbetçi doktor tarafından muayene edildi. Doktor muayene ederken Hatice Hanım'a;
- "Hatice Hanım kaç yaşındasınız"
- "Elli yaşımdayım Doktor Bey."
- "Peki kaç yıllık evlisiniz?"
- "Yirmi beş yıllık evliyim."
- "Eşiniz kaç yaşında?"
- "56 yaşında."
- "En son ne zaman adet oldunuz?"
- "Uzun zamandır olmuyordum. Ancak Hac yolculuğumuzun bittiği gün altı yıldan sonra tekrar adet oldum. 5 aydır yine olmadım. Bu defa kesin olarak menepoza girdim sanırım Doktor Bey."
- "Hatice Hanım belki inanmayacaksınız ama siz şuan tam 5 aylık hamilesiniz. Bu büyük bir mucize."


Doktorun verdiği bu müjdeli bilgi üzerine yüksek sesle hıçkıra hıçkıra ağlayan Hatice  Hanım'ı ve Mustaf'a Bey'i gören doktor ve hastane personeli de göz yaşlarını tutamadı. Bir ara ağlamaktan bayılan Mustafa Bey'in yaşadığı mutluluk ise onu hayata sımsıkı bağlayan bir bağ oldu.


Hayallerindeki özleme 25 yıl sonra Anneler Günü'nde kavuşan Mustafa Bey ve Hatice Hanım çocuklarına İbrahim ismini koydu. 25 yıl boyunca gösterdikleri sabır ve ümitvar olmalarının karşılığını geçte olsa İbrahim ile aldılar. Birçoklarının dede ve nene oldukları yaşta onlar anne ve baba oldular.


Mustafa Bey ve Hatice Hanım tattıkları çocuk sevgisinin şükürü olarak her anneler gününde bir çifti ümreye gönderirken bir çiftin de çocuk hayallerini gerçeğe dönüştürecek tedavinin masraflarını üstlendiler. Yıllardan sonra dünyaya gelen çocukları İbrahim'de başarılı bir doktor oldu, anne ve babasının başlattığı bu güzel davranışı devam ettirdi.


Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmek azim ve kararlılıkla edeceğiniz mücadele, sağlam bir inanç ve ümitvar olmanızla mümkündür. Bu hafta Gül Name'de hayatlarından bir kesit sunduğumuz ailemizi sevgiyle anıyor, tüm annelerimizin anneler gününü kutluyorum.  Hoşçakalın...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...