Tarsus Kent Konseyi Sağlık Komiyonu'nun organize ettiği 'plastik ve estetik cerrahideki yeni teknikler'konulu seminer Medical Park Hastanesi doktorlarındanEstetik ve Plastik Cerrahisi Uzmanı Dr. Süleyman Altınkaya'nın sunumları ile Halk Eğitim Merkezi'nde gerçekleşti.
Seminere Tarsus Kent Konseyi Başkanı Ufuk Başer ve üyeleri, Tarsus Kent Konseyi Sağlık Komiyonu Başkanı Nilgün ATEŞ ve üyeleri, Tarsus Halk Eğitim Merkezi öğretmenleri ve kursiyerleri, sivil toplum kuruluşlarının üyeleriyle birlikte çok sayıda kişi katıldı.
Seminer Tarsus Kent Konseyi Sağlık Komiyonu Başkanı Nilgün Ateş'in açılış konuşması ile başladı. Ateş konuşmasında Sağlık Komisyonu'nun yaptığı çalışmaları anlatarak tüm katılımcılara teşekkür etti.
Estetik ve Plastik Cerrahisi Uzmanı Dr. Süleyman Altınkaya 'plastik ve estetik cerrahideki yeni teknikler' konulu sunumunda estetiğin tanımını yaparak dolgu, botox, iple çekme, göz kapağı düşüklüğü, yarık dudak, meme küçültme, meme büyültme, meme dikleştitme, benler, burun estetiği konuları ile ilgili bilgilendirme yaptı. Estetik ve plastik cerrahisindeki yenilikleri, uygulama amaçlarını ve kimlere uygulanabileceğini anlatarak estetik müdahale ile kişilerin kendi güzelliklerinin farkına vardığını ve depresyondan kurtulduğunu söyledi.
Katılımcalardan gelen soruların yanıt bulduğu seminer Tarsus Kent Konseyi Sağlık Komiyonu Başkanı Nilgün Ateş'in Estetik ve Plastik Cerrahisi Uzmanı Dr. Süleyman Altınkaya'ya çiçek takdimi ve memnuniyet duyguları ile son buldu.
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
Tarsus Borsa İstanbul Şehit Umut Sami Şensoy Anadolu Lisesi Voleybol Genç Erkek B Takımı Mersin Toroslar
19 Mayıs Anadolu Lisesi Kapalı Spor Salonu'nda Abdülkerim Bengi Anadolu Lisesi ile final maçında karşıya karşıya geldi. Karşılaşma Tarsus Borsa İstanbul Şehit Umut Sami Şensoy Anadolu Lisesi Voleybol B Takımı'nın 3-1 lik galibiyeti ile sonuçlandı.
Mersin’i Türkiye Şampiyonasında temsil edecek olan Tarsus Borsa İstanbul Şehit Umut Sami Şensoy Anadolu Lisesi Voleybol Genç Erkek B Takımı bu başarısını İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Mehmet Kalaycı’yı makamında ziyaret ederek kutladı. İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Kalaycı kendisine yapılan başarı ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek teşekkür etti. Tarsus Borsa İstanbul Şehit Umut Sami Şensoy Anadolu Lisesi'nin spor, proje ve akademik alanda gösterdiği başarıları takdir ettiğini belirterek bu başarıların artarak devam edeceğinin inancında olduğunu söyledi. İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Kalaycı ziyaretine gelen takım oyuncularına çeşitli ikramlarda bulundu.
Tarsus Borsa İstanbul Şehit Umut Sami Şensoy Anadolu Lisesi Voleybol Genç Erkek B takımı 2017-2018 Eğitim-Öğretim yılında Tarsus grup birincisi olarak gösterdiği başarı okul bünyesindede büyük bir sevinçle karşılandı ve kutlandı.
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
Gül Name olarak objektif kimliğimizle toplumun her kesimine
mikrofon uzatmaya devam ediyoruz. Durağımız MEDYAD yani Medya Mensupları
Derneği. Konuğumuz Medya Mensupları Derneği Başkanı Okan Çalışkan.
1971
yılında Tarsus’un Çavdarlı Köyü’nde “merhaba” dedi hayata. Anne ve babasının
bilgi ve tecrübeleri ile adımladı hayatı korkusuzca. “Yazıyor yazıyor” diye nara
atan, elleri gazete kokan çocukları taşıdı yüreğinin en güzel yerinde. Ve 1983
yılında, gazete dağıtıcısı olarak, gazeteciliğe ilk adımı attı Tarsus’un Sesi
Gazetesi’nde.
Vatanın
yılmaz bekçisi olmak adına yola çıkacağı güne kadar Tarsus’un Sesi Gazetesi’nde
1992 yılına kadar mürettip, makinist ve muhabir olarak çalıştı. Vatani görevini
büyük bir aşkla tamamladıktan sonra, kendinde tutkuya dönüşen gazeteciliğe 1994
yılında Turan Gazetesi’ni Tarsus’ta merhum Mustafa Çataklı ile hayata geçirerek
kaldığı yerden devam etti. Bu gazetede 1997 yılına kadar genel yayın sorumlusu,
yazı işleri müdürü olarak görev yapan, evli ve bir çocuk babası Okan
Çalışkan’ın günümüze kadar başarıdan başarıya koştuğu muhteşem bir gazetecilik
serüveni var.
“Gül
Name’ye hoş geldiniz Okan Bey…Nasılsınız?”
Teşekkür
ederim. İyiyim. Koşturup duruyorum.
“Geçmişten günümüze
hayatınızı incelediğimizde muhteşem bir gazetecilik serüveniniz var. Tebrik
ediyorum sizi. Gül Name takipçileri için biraz kendinizden ve bu serüvenden
bahsedebilir misiniz?”
Giriş
cümleniz için çok teşekkür ederim.Bu
insanı gururlandırıyor. Gazetecilik serüvenime gelince; 10 yaşımda ilkokul 5. sınıfa
giderken gazete dağıtıcı olarak başladım bu mesleğe. 1982 yılında başladım şuan
2018 yılındayız. Hala bu mesleği yapıyorum. Kalemimde mürekkebim olursa,
kameramda kasetim olursa ekmeğimi kazandığım bu mesleğimi yapmaya devam
edeceğim.Sizin takipçilerinizi
heyecanla, zevkle takip ediyorum. Çok hareketliler. Özellikle dijital medyayı,
sosyal medyayı bu amaç doğrultusunda kullanan herkese şükranlarımı sunmak
isterim. Çok önemli. Sosyal medyanın amacı budur. Şuan Türkiye’deki
istatistiklere baktığımız zaman 10 yıl önce dijital mecrada kullanım oranı
yaklaşık olarak 10 milyona yakınken şuan ülke nüfusunun neredeyse tamamına
yakın yani 76 milyon dijital mecra kullanım sayısı oldu. Bunu ben söylemiyorum.
Bunu Basın İlan Kurulu Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Bey’in Kocaeli’nde Basın
İlan Kurulu Tesisleri’nde yapmış olduğu panelde dinledim. Ve şaşırdım. Bir
ülkenin nüfusu kadar dijital mecrada ilgili olan insanlar var. Bunu iyi amaç
doğrultusunda kullananlara teşekkür ediyorum.
Tarsuslu
’yum. Tarsus’un Çavdarlı Köyü’ndenim. Dağlıyım. Yörük’üm. 8 kardeşim var. Babam
rahmetli. Annem bizi büyüttü. O dönem biz okumadık. İlkokulu bitirdikten sonra
okumadım, çalışmak zorundaydım.Tüm
kardeşlerim üniversiteyi bitirdiler. Kardeşlerimin 3’ü öğretmendir. Erkek kardeşlerimle çalışarak diğer
kardeşlerime baktık.Çok zorlu bir hayat
geçirdim. Ama Allah’a şükürler olsun ki Rabbim bana çok şans verdi. Babayı
erken kaybetmiş biri olarak farklı insanlarda olabilirdik. 8 çocuğunu büyüten
bir annenin oğlu olarak bu şansın farkındayım. Siz geldiğinizde ben annemle
konuşuyordum. Anneme ‘börek yapar mısın?’ diye sordum. Hala yaşadığım
çocukluktan çıkamadım. Çünkü biz verilen şansın, değerin çok kıymetli olduğunu
biliyoruz.
Biz
mesleğimizden dolayı camiye de gideriz restoranda da gideriz. Bazen gittiğimiz
ortamlar bizi üzüyor. Ne işimiz var burada dediğimiz oluyor. Ancak bunlar
mesleğimizin doğallığı. Kimseden sakladığımız, gizlediğimiz hiçbir şey yok.
Gazeteciler çok farklı algılanırlar bazen. İçinde kalbi temiz, ülkesi, vatanı,
milleti için canını ortaya seve seve koyacak inançlı, itikatlı arkadaşlarımız
var. Bunlar gazeteciliği inanılmaz derecede güzel yapıyorlar. Gazeteci için kalem
çok önemli. Cemiyetimizin bir kitapçığının üzerinde “ bugün kalemini satan
yarın vatanını satar” yazıyor. Yine medya ile alakalı çok önemli gördüğüm sözlerden
bir tanesi Malcolm X’in “eğer dikkat etmezseniz medya mazlumlardan nefret
etmenize, zalimleri de sevmenize sebep olur” sözüdür. Bugünkü yaygın medyaya
baktığımız zaman kimlerin ekranlarda, kimlerin manşetlerde olduğuna lütfen
dikkat edin.Yani 18-19 yaşlarındaki kız
çocuklarını 65 yaşındaki para babaları, ağa babaları yanında sevgili diye
gezdirirken bunu maalesef medya gözümüzün içine baka baka, soka soka
gösteriyor. Tek tük gelen haberlerde sakat olduğu için okula gidemeyen çocuğunu
anne-babası kilometrelerce sırtında taşıyarak okula götürüyor. Şimdi 65
yaşındaki kişinin 18 yaşındaki kızı yanında sevgili diye gezdirmesine mi yoksa
çocuğunu sırtında taşıyan anne ve babaya mı daha çok yer veriyor yaygın medya. Geçtiğimiz
günlerde sosyal sayfamda biraz empati yapalım diye “tanıdığınız şehitlerden bir
tanesinin adını yazalım” dedim. Bana acı veren geldiğimiz pozisyon; şehit
haberinin gelmesinden bir gün önce, şehidin cenaze töreninin olduğu gün ve bir
gün sonrası medyada yer verilirken şehit haberlerine 4. gün yok medya da şehit
haberleri. Allah ailelerine, milletimize sabır versin. Tüm şehitlerimize rahmet
diliyorum. Bulunduğumuz yerden Yarenlik Alanı’na kadar yürüyerek önümüze çıkan
insanlara Tarsus’taki en son şehidin adını sorsak Google’a bakmadan kaç kişi
cevaplayabilecek. Kentimizde yaşayan ve şehidi olan kentlerde yaşayan insanlardan
(ki her kentte, her köyde şehitler var); evliyse eşini yanına alıp yoksa
annesini, babasını, arkadaşını, nişanlısını, sözlüsünü yanına alıp bir gün bir
şehit evine ziyarete gidip “baba biz geldik, anne biz geldik” demesini rica
ediyorum. Şehit ailelerinin şehit cenazesinin ardından hareketli sirkülasyon
bittikten yani kalabalıklar gittikten sonra şehit yakınlarının baş başa
kaldıklarındaki ruh halini Allah kimseye yaşatmasın. Allah kimseye evlat acısı
yaşatmasın. Şehitlerimiz bizler için şehit düştüler. Ben şuan bu ülkede, bu
kentte kameraya bakıp sizinle röportaj edebiliyorsam bunu bize sağlayanlara
bakmak lazım… Camiye gidip alnını secdeye koyan insanlar o caminin hangi hür,
hangi şartlarda bu kentte yapıldığını unutmaması lazım. Başta Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimize bize böyle bir vatan sundukları
için rahmet diliyorum. Tüm şehit ailelerine tekrar buradan sabır diliyorum.
Gazeteciler
gördüğünü yazar. Ne duyarsa, ne görürse onu konuşur. Bu ülkede Kudüs için
insanlar sokağa döküldü. Çıktılar eylem yaptılar. Mersin Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın Burhanettin Kocamaz’ın gazetecilerle ilgili düzenlemiş olduğu
etkinlikte duydum Mersin’de 350 bin Suriyeli yaşıyormuş. Bu insanlara her türlü
fedakârlık yapıldı, yapılıyor. Kudüs için Türk halkı sokağa çıkarken Suriyeli
bir kişiyi sokakta gören var mı? Suriyeliyi
görmediğim üç yer var; gazeteci olarak, maliye de ve Kudüs etkinliğinde
görmedim.
“Neden başka bir meslek
değil de gazetecilik?”
Benim
tekrar dünyaya gelme şansım varsa, Rabbim bana bir kader, bir yol çizecekse tekrar
inşallah beni bu meslekle buluşturur. Çok seviyorum mesleğimi. Eski Ömerli
Mahallesi’nde büyüdüm. İlkokula giderken Tarsus’un Sesi Gazetesi’nde ustam Fethi
Çevikarslan’ın yanında Tarsus’un Sesi Gazetesi çıkmadan önce gazetede çalışmaya
başladım. Gazete nasıl diziliyor, nasıl çıkıyor merakıdır mesleğe adım atmamı
sağlayan. İlk yaptığım iş matbaayı temizlemek, tuvaleti yıkamak, camlarını
silmekti. Sonra gazete çıktı dağıtmaya başladım. Üçgen Çarşı’dan başlayıp, Eski
Ankara Yolu üzerindeki en son abonemize kadar her gün yayan gider gelirdim. Bu
sebeple bu kenti karış karış biliyorum.
Bana
bazen “neden hep zeytin atıyorsunuz sosyal medyada” diye soruyorlar. Kimi
arkadaşlar da “zeytini oradan atıyorsun da arkadan pirzolayı götürüyorsun”
diyor. Aslında zeytini sevdiğim ve sosyal bir mesaj olduğu için paylaşıyorum.
Benim hayatım yarım tane somun ekmek ve yüz gram siyah zeytin üzerine
kurulmuştur. Benim önüme gelmeyen teklif yoktur. Bakkaldan 100 gram zeytin
yarım tane somun ekmek alamayacaksam ne yapayım. Ben acımdan ölmem. Ama
şerefsizce ölmekten böyle yaşamak iyidir. Geçtiğimiz günlerde 10 0cak
Gazeteciler Günü’ydü. 1982’den bu yana çalışıyorum. Ben çalışıp ta zengin olan
bir gazeteci görmedim. Genel olarak konuşuyorum adam daha 2 gün ya da 10 yıl
önce gazete çıkartmış altındaki arabanın parası benim hayatım boyunca malımı
mülkümü satsam alamayacağım araba parası. Ben ailemin evinde oturuyorum. Adam
gidiyor 400 bin liraya araba alıyor. Gazetecilik sadece bir zırh olma
pozisyonuna doğru gidiyor. Şimdi burada birçok şeyi söylemek isterim de dikkate
alan yok. Bir gazeteci olarak yazdıklarımın kayda alınıp duyarlılık
gösterilmesini isterim örneğin.
Trafik
konusunda bu kent inanılmaz derece de daralmaya gidiyor. Yollarımız,
kaldırımlarımız yetersiz. Çünkü büyüyoruz. Büyüdükçe araç sayısı çoğalıyor.
İster istemez de yollar ve kaldırımlar yetersiz kalıyor. Hindistan da kutsal
sayılan inekler bile özgürlükleri, serbestlikleri, dokunulmazlıkları olduğu
halde gidip kaldırıma yapmaz. Trafik ışıklarının altına yapmaz. Yapsa da zaten
inektir. Tarsus’ta araç sahipleri yayanın, özürlünün tekerlekli sandalyesi ile gideceği
yere, trafik ışıklarının olduğu yere arabasını park ediyor. Oysa burası dünya
kentidir. Çünkü burası hem İslam hem de Hristiyanlık âleminin buluştuğu
noktadır. Turizm de hareketlenmeyi sağlamak için bu konuya duyarlılık
gösterilmesini rica ediyorum.
“ Türkiye gibi gündemi
oldukça hareketli bir ülkede gazeteci olmak nasıl bir duygu?”
Cezaevine
girmek, vurulmak, tartaklanmak, korunamamaktır. Gazeteciyim diyorsan
eğilmeyeceksin. Eğiliyorsan gazeteciyim demeyeceksin. Ülkemizdeki yaygın medya
ile yerel medyaya inip baktığımızda yaygın medya ile yerel medyada çalışanlar
mutlu mudur, özgürlükleri var mıdır? Türkiye de gazeteci olmak için suya sabuna
dokunmayacaksın. Medyayı öyle bir şekle getirdiler ki herkesin karşısına birini
koydular. Bunu bilerek yapıyorlar. Maalesef medya da çalışan arkadaşlarımız bu
tuzağa düşüyorlar. Geçtiğimiz günlerde Adıyaman’daydım. Adıyaman’da vali,
belediye başkanı, kurum ve kuruluşlar cemiyetin arkasında duruyorlar. Aynı
hassasiyeti Tarsuslulardan da bekliyoruz. Bu kent için bir şeyler yapanları
kimse desteklemiyor. Kocaeli Cemiyet başkanımız benim çok sevdiğim bir
arkadaşım. Onun ricasıyla Habertürk genel müdürümüz Veyis Ateş ve Fox Tv genel
müdürümüz Burhan Şentürk görüşmelerimiz neticesinde Kocaeli’nde basın onur
ödülü alacaklar. Tarsuslu bir kardeşiniz olarak oradaki insanlarla bir araya
gelip dostluğu sağlıyoruz. Kocaelide cemiyet 196 tane daire ve 350 tane de
laptop dağıtacak gazetecilere. Biz bir yere Tarsus’u temsilen gittiğimizde
Tarsus’u hatırlatacak bir hediye götürmek adına kurumlardan istekte bulunmak
adına utanarak gidiyoruz. Bu kentte çalışanları dilenci pozisyonuna getirmeyin.
Bu bölgede eminim en çok gezen insanlardan biri benim. Tarsus’u gittiğim her
yerde konuşuyorum. Gittiğim yerlere nasıl gittiğimi bir ben bir Allah bilir.
Kente katkı sağlayan insanları düşünmek gerekir. Cemiyete bir tane araba
alamadık daha. Tarsus Belediyesi iyi ki var. Tarsus Belediyesi olmasa çok
sıkıntı yaşarız. İyi ki Tarsus Belediyesi var. Misafirlerimiz geldiğinde
ulaşım, konaklama ve ikramlar konusunda Tarsus Belediyesi destek veriyor.
Cemiyetin bir arabası olmuş olsaydı belki de bu sıkıntıların hiçbirisini
yaşamayacak, belki de bir kişiyi de şoför olarak çalıştıracaktık. Medya ile
ilgili hem ulusalda hem yerelde gazeteci olmak büyük sıkıntı büyük. MEDYAD’ta
gördüğünüz ödüller para etmese de maneviyatı yeter.
İki yıl
önce Uğur Dündar’ı getirdim Tarsus’a. 6-7 ay sonra da Fatih Portakal’ı
getirdim. Sonrasında Atilla Sertel ve Yılmaz Özdil ile Mersin’de Adana’da
bulundum. Bazıları “hayırdır ya hep solcu gazetecileri getiriyorsun” dedi. Oysa
solcu-sağcı demeden dinlemek lazımdır. Bazı gazetecileri getirmek adına randevu
almak dahi çok zordur.
İnsan
çok şey konuşmak istiyor da sizin yayın politikanız buna uygun olmadığı için
konuşamıyorum.
“Türk medyası toplumun
beklentilerine cevap veriyor mu sizce?”
Bisküvi
Fabrikası’nın genel müdürünü Türk Telekom’un başına getirdiler. Türk toplumunun
istediği, özlediği medyayı sunabilmek için kanalları biraz gezmek lazım. Bu
ülkede en son 80 kişinin öldüğü, 30 kişinin öldüğü, 40 kişinin öldüğü onlarca
şehidimizin geldiği akşam bile hoplamalı, zıplamalı, şarkılı, sözlü yayınını
kesmeyen TV var. Evine ekmek götüremeyen, çoluk çocuğu aç olup da o kanalların
içerisinde pirzolayı şöyle mi yesek daha iyi olur, bonfileyi böyle mi yapsak
daha iyi olur, portakallı ördeği önünden mi yiyelim arkadan mı yiyelim diye
insanların gözüne sokan medya var. Ben sosyal medyada toplumsal bir mesaj
sunmak adına zeytin paylaşıyorum. Benim zeytini bazen çok görüyorlar. Oysa
benim hayatımı 100 gr siyah zeytin ve yarım somun ekmek üzerine kurdum. Eğer ki
kurmasaydım az önce söylediklerimin tamamını elde etmiştim. Arsız olurdum,
hırsız olurdum, ihaleci olurdum ve bu kentte şerefsizce ölürdüm. “Bu gazeteci
değil şerefsiz” derlerdi.
Gazeteci olmak istediğiniz de hür
olmadığınız zaman hiçbir şey yapamazsın. Türk medyası da şuan toplumun
istediği, beklediği yayını yapamıyor. Örneğin ben çok sevdiğim bir gazeteci
büyüğümü Türkiye’nin en çok izlenen kanalında dinlemek istiyorum. Ama muhalif
olduğu için dinleyemiyorum. Yine aynı şekilde iktidara yakın çok samimi
bulduğum, çok sevdiğim birini iktidara muhalif kanalda dinleyemiyorum. Bizi
böldüler, kutuplaştırdılar. Bu en çok siyasilerin, yöneticilerin işine geliyor.
Kendi içinde kavgalı bir medya ile çok rahat yöneticilik yaparsın. Kimse suya
sabuna dokunmuyor. Bu kentte yanlış giden bir şey yok. Bir gün Almanya’dan bir
arkadaşım “Türkiye de niye yazmıyorsun” diye WhatsAapp’tan sordu. Ben de “ben
kimseden korkmam yazarım” dedim. Dünyanın Türk medyasına bakış açısı; tutsak
edilmiş, hiçbir şey yapamayan, Türkiye gazeteciler için dünyanın en büyük açık
cezaevi şeklindedir. Gazetecilik faaliyeti dışında, gazetecilik kimliği adı
altında bu ülkenin bölünmesine sebep olan, bu ülkenin birliğine, bayrağına,
vatanına, milletine ihanet eden şerefsizleri demiyorum. Ama sadece gazetecilik
yaptığı için bu ülkede ceza evinde olan insanlar var. Bu üzüldüğüm bir konu.
“Tarsus medyasını ve
Tarsuslu gazetecileri incelediğimizde sanki bir rekabet söz konusu gibi…
Toplumun gelişmesinde ve yükselmesinde rekabet mi yoksa dayanışma mı ön planda
olmalıdır bu alanda?”
Türkiye’deki
tüm il ve ilçelerin gazeteleri ile Tarsus’taki gazeteleri yan yana getirip
baktığım da ben üzülüyorum. Örneğin, günlük gazetelerde renkli olan yok
Tarsus’ta.Haftalık olup da renkli
olanlar da matbaa sahibi. Yani başka yerlerde rekabet etmen mümkün değil.
Tarsus’ta rekabet kendi içimizdedir. Ama Tarsus basınının şöyle bir özelliği de
var; mevzu bahis kent olursa o rekabet
erteleniyor herkes aynı noktada buluşuyor.
Habertürk
Genel Müdürü Veyis Ateş bir sohbetimizde bana; “Okancığım sayfanda Tarsus’u,
Çamlıyayla’yı tanıtman hoşuma gidiyor. Çok özlüyorum memleketimi” dedi. Ben de;
“buyur gel abi” dedim. Bu sırada aynı ortamda bulunduğumuz Kocaeli Cemiyet
Başkanı hediye olarak pişmaniye, ben de cezerye bırakmıştım masa üzerine.
Habertürk Genel Müdürü Veyis Ateş “memleketim gelmiş” diyerek hemen cezeryeyi
açtı. Ve Tarsus’la ilgili o kadar muazzam şeyler söyledi ki… Onun bir şeyleri
özlediğini hissettim. Cevizli bandırmayı, humusu, lahmacunu, şalgamı, kebabı,
yüzük çorbasını, tatar çorbasını… Bunlar çok önemli. Bugün Mersin Büyükşehir ve
Tarsus Belediyesi olmasa gurbette yaşayan insanlara biz bunları götüremiyoruz.
Sene de birkaç günde olsa Tarsus günleri yapılıyor. Cezeryeci Halim abi
cezeryesi, kaynarcı Serpil abla kaynarı, Kervan humusu, Ömür kebabı ile bu
günlerde Tarsus’u tanıtmaya çalışıyorlar. Bu günleri sıkça yapmamız gerekiyor.
Bunu yapmak içinde kentin medyası dinamik olmalı. Biz kentimizi tanıtamıyoruz,
satamıyoruz, pazarlayamıyoruz. Sadece emeklilerin yaşadığı çok büyük huzurevi
gibi bir kent oldu. Bu kentin girdisi yok. Sanayisi yok, tarımın durumu içler
acısı, geçtiğimiz günlerde Mustafa Erdoğan’la da konuştuğumuz bir konu olan
turizm de üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Tarsus’u iyi tanıtırsak 400
bin nüfusa değil 1 milyon 400 bin nüfusa ulaşır.
Bizim
cemiyetimizin çok ciddi bir geliri yok. Kendi imkânlarımızla çalışmalarımızı
yapıyoruz. Bu günlere mücadele ile geldim. Mücadele etmeyi seviyorum.
“Sosyal medyanın
gazeteciliği ve Türk medyasını olumsuz etkilediğini düşünüyor musunuz?”
Tabii ki…Dijital
mecrada kullanım oranı 76 milyon. Bir ülkenin nüfusu kadardır. Sosyal medya
önce yazılı medyayı bitirdi. Yazılı medya da okunma ve satış oranı ciddi
boyutta düştü. Hatta gazetelerini kapatanlar var. Amerika bile çok ciddi
gazetelerini kaybetti. İnsanlar şimdi bayiden gazete almıyor. Açıyor telefonunu
istediği yerden istediği gazeteyi, istediği haberi, istediği yazarı okuyor. Bu
da tabii ki etkiliyor. Reklam gelirleri düştü. Dünya da bu kadar çok okunup, bu
kadar çok takip edilip yasası olmayan tek alan sosyal medyadır. Çünkü bir mecra
yok. Her şey sosyal medyada yazılıp çiziliyor ancak kimseden tık yok. Polis
bulamadığı zaman yazanı orda kalıyor. Sahte hesaplarla, asılsız haberlerle
insanların özeline kadar iniliyor bazen. Benim adıma ve birkaç arkadaşımın
adına böyle hesaplardan bazı gönderilere beğeni yapıldığı için biz Belediye
Başkanı ile de kötü olduk. Sosyal medya olumsuz kullanılınca tehlikeli, olumlu
kullanılınca iyidir.
“Gençlere bu mesleği
tavsiye eder misiniz? Bu meslekle ilgili gençlere ne gibi mesajlar sunmak
istersiniz?”
Ederim.
Tarsus’ta liselerde ‘öğrenci medya buluşması’, üniversite de ‘medya ve gençlik’
seminerleri yapıyoruz. Hatta bir ara siz de gelmiştiniz. İlk girdiğimizde
“gazeteci olmak isteyen var mı?” diye soruyoruz. Gazetecilik, medya nasıl
yansımışsa çocuklara bir tanesi elini kaldırmıyor. Yaşanılan bazı olaylar
olumsuz etki bıraktığı için gençler üzerinde bir tanesi bile el kaldırmıyor.
Seminere gelen gazeteci arkadaşların muhabbetinden sonra tekrar soruyoruz; “ben
iletişim fakültesini seçebilirim, biz gazeteciliği böyle bilmiyorduk” diyorlar.
MEDYAD
duvarında asılı fotoğraflarda da görüldüğü üzere gazetecilerin hayatı
yemek-içmekten ibaret değil. Bir taraftan eğlenirken diğer tarafta bir kaza
haberi ile üzülebiliyor. Çoğu insan evinde sıcak yatağında yatarken benim
birçok arkadaşım kazaysa kazaya, yangınsa yangına, cinayetse cinayete gidiyor
haberi hazırlayabilmek için saatlerce evine gidemiyor. Ama kimileri de var;
gazeteci arkadaşlarımın saatlerce emek vererek yapmış olduğu haberi hiçbir emek
vermeden, izin almadan kopyala yapıştır yaparak kendi sitesinde yayınlıyor. Bu
hırsızlıktır. Ben izin almadan hiçbir haberi almam.
“Son olarak eklemek
istedikleriniz var mı?
Teşekkür
ediyorum. Çok güzel sorularınız vardı. Takipçilerinize de teşekkür ediyorum.
İnşallah sıkmayacak bir konuşma olmuştur. Hoşlarına giden cümleler olmuştur,
hoşlarına gitmeyen cümleler olmuştur değerlendirmek takipçilerin. Son olarak;
tekrar dünyaya gelme şansım olsa Yüce Rabbimden gazeteci olmayı dilerim.
Severek yaptığım bir meslek. Ömrümün son gününe kadar yapmaya da gayret
edeceğim. Allah’ta inşallah bizi mahcup ettirmez. Bugüne kadar Rabbim beni
korudu ve çok şans verdi. Bu şansı da yıkmak istemiyorum. Gazetecilikle ilgili
şunu söyleyerek bitirmek isterim; gazeteciysen eğilmeyeceksin, eğileceksen
gazeteciyim demeyeceksin. Dün kanlı, kinli olduğun insanlarla bugün haşır neşir
oluyorsan gazeteciliğini değil şahsiyetini sorgulamalısın. Bu meslek güzeldir.
Bu mesleği kimse kişisel çıkarları için kullanmamalıdır. Örneğin; hayatta
hiçbir şeyde başarılı olamamış insanların son durağı gazetecilik olmamalı. Bu
işin ya temelinden gelmek lazım, ya okumak lazımdır. Hafta bir, 15 günde bir gazete
çıkartıp artistlik yapmamak lazım. Eğer ki sen kendini gazeteci olarak
görmüyorsan ya da göstertmek için bir yola çıkmışsan Allah o yolda başarını
daim kılsın. Kişisel hırsların yüzünden, düşüncelerin yüzünden bu meslek ile
ilgili kötü durumla bırakacak hal ve hareketler içinde olursan burada en çok
gazetecilik, gazeteciler zarar görüyor. Ayırım yapmadan deneyimli gazeteci ile
yeni çıkmış bir gazeteciyi aynı kefeye koyuyorum. Burada hepimiz bir aileysek
bizim birbirimize sıkı sıkı sarılmamız lazım. Kimseyi ayrı gayrı görmüyorum.
Burası benim babamın malı değil. MEDYAD’ta bulunan her şey bu kentin. Benim
Tarsus’la ilgili en büyük düşüncem, hevesim, umudum, beklentim kentimize ‘Kent Basın
Müzesi’ kazandırmak. Şuan biz eşyaları topluyoruz. Çoğu rahmetli gazetecilerin
kullandığı malzemeler. Daktilo, fotoğraf makinası, kalemi, kameraları vs… Yavaş
yavaş topluyoruz. Biz bu kentte ‘Kent Basın Müzesi’ yapabileceğimiz,
açabileceğimiz bir yer tahsis edilmesini istiyoruz. Biz bu konuda Belediye’den
ve sivil toplum kuruluşlarından destek olmalarını istiyoruz. Böylece çalışan
insanlara destek verdiklerini anlarız. Bu kentin hayatta olan ve hayatta
olmayan gazetecilerine kıymet verdiklerini anlarız. Ben, teşekkür ediyorum.
Biz de teşekkür
ediyoruz.
Sevgili
Gül Name takipçileri! Bu yazımızda sizleri, hayatını ‘siyah zeytin ve somun
ekmek’ üzerine kuran, MEDYAD Başkanı Gazeteci Okan Çalışkan ile buluşturduk.
Başka bir yazıda görüşmek üzere Gül Name’de kalın, Hoşça Kalın…
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link
verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu'na göre suçtur
Tarsus Belediyesi’nin öncülüğünde, Ressamlar Derneği ve Orhan Cebrailoğlu Art Shop’un ortaklaşa düzenlediği 2. Uluslararası Sanatçılar Buluşması Tarsus Çalıştayı ve Sergisi’nin tanıtım toplantısı Kubat Paşa Medresesi'nde yapıldı.
Toplantıya Tarsus Belediyesi Başkan Yardımcısı Serap Kurtçu, Tarsus Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Mustafa Doğan, Tarsus Belediyesi Kültürel İşler Yöneticisi Nadir Durgun, Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can'ın eşi Öznur Can, Ressamlar Derneği Başkanı Hülya Atakan ve Üyeleri, çalıştay için 10 ülkeden gelen ressamlar ve sanatseverlerle birlikte çok sayıda davetli katıldı.
Toplantıda konuşma yapan Tarsus Belediyesi Başkan Yardımcısı Serap Kurtçu konuşmasında “Tarsus geçmişi 10 bin yıl öncesine dayanan, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda dünyanın en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Tarih boyunca cazibe merkezi olmuş, dillerin, dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu ülkemizin en büyük müstakil ilçesidir. Bizler Tarsus Belediyesi olarak yaptığımız hizmetlerin yanı sıra hem ulusal hem uluslararası düzeyde gerçekleşen organizasyonlara her zaman destek verdik ve destek vermeye de devam edeceğiz. Sizleri medeniyetler beşiği Tarsus’ta ağırlamaktan büyük bir mutluluk duymaktayız.
Yaklaşık 1 hafta sürecek çalıştay sonrası, birbirinden değerli sanatçılarımızın yapacağı eserler yine bu mekanda sergilenecek inşallah gerek yurt içinden gerekse yurt dışından şehrimize gelen sanatçılarımız bir haftalık çalıştay sonrasında iyi izlenimlerle kentimizden ayrılırlar. Gerek kentimizin gerekse ülkemizin tanıtımına katkıda bulunacağına inandığım Tarsus 2. Uluslararası Sanatçılar Buluşması’nda emeği geçen başta Tarsus Ressamlar Derneği’ne, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından gelen sanatçılarımıza ve tüm sanatseverlere teşekkür ediyorum” dedi.
Kubatpaşa Medresesi’nde, 16-27 Ocak 10.30-17.00 saatleri arasında sanatçıların çalışmalarını izleme fırsatı bulacak olan Tarsuslu'lar ‘2. Uluslararası Sanatçılar Buluşması’ etkinliği kapsamında 10 ülkeden gelen 24 ressamın Tarsus için salladığı fırçalarla renklerin dünyasında yolculuğa çıkacak.
20 Ocak 2018 Cumartesi günü, saat 17.00’de, Kubat Paşa Medresesi'nde düzenlenen sergi ile çalıştay bünyesinde yapılan eserler sanatseverlerin beğenisine sunulacak.
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
Tarsus Belediyesi ve Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Tarsus Temsilciliği'nin Ülker Aydın Yaşlı Dayanışma ve Erinç Evi'nde 'Verem Savaş Haftası' dolayısıyla ortaklaşa organize ettiği 'Verem (Tüberküloz) Hastalığı' konulu seminer Tarsus Verem Savaş Dispanseri Sorumlu Hekimi Dr. Sebahattin Sahip'in sunumuyla gerçekleşti.
Seminere İlçe Toplum Sağlık Merkezi KETEM ekipleri, sivil toplum kuruluşları başkanları ve üyeleri, Alzheimer Derneği üyeleri, alzheimer hastası yakınları, belediye personeli ile birlikte Tarsus halkı katıldı.
Seminer Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Tarsus Temsilciliği'nin Alzheimer Derneği ile ilgili bilgilendirme sunumu ile başladı.
Tarsus Verem Savaş Dispanseri Sorumlu Hekimi Dr. Sebahattin Sahip 'Verem (Tüberküloz) Hastalığı' sunumuna hastalığın tanımını yaparak başladı. Hastalığın belirtilerini, teşhisini, çeşitlerini ve tedavi yollarını anlatarak beslenme metodunu günlük yaşamdan örnekler vererek anlattı. Verem(tüberküloz) Hastalığı'nda bilginin ve eğitimin önemine dikkatleri çekerek erken tanı için herkesi duyarlı olmaya davet etti. Hastalıkta temizliğin ve beslenmenin önemine vurgu yaptı.
Katılımcıların sorularının yanıt bulduğu seminerde İlçe Toplum Sağlığı Merkezi KETEM ekipleri tarafından tüm katılımcılara kanser tarama testi yapıldı.
Seminer Tarsus Belediyesi ve Tarsus Alzheimer Derneği Mersin Şubesi Tarsus Temsilciliği'nin hazırladığı ikramların katılımcılara ikramı ile son buldu.
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...
Gül Name Farsça kökenli bir kelime olup 'mektup', 'kaside' anlamlarına gelmektedir. Radyo programıma yıllar önce bu ismi verirken yürek kalemi ile yazıp dillendirdiğim tüm yazılarımı Gül Nebi'den ilham alarak name name radyo aracılığı ile dinleyicilerime ulaştırmayı hedeflemiştim.
Radyoda canlı yayın yapmak, dinleyicilerin yüreğine dokunmak ve onların hislerine tercüman olmak çok farklı bir duygu. Bu duyguyu en güzel şekilde ifade edeceğini düşündüğüm için yıllar önce 'Gül Name' ile yola çıktım.
Radyo ile start verdiğim 'Gül Name' ye blog sayfamla (http://gullnamee.blogspot.com.tr) devam etmekteyim. Hedefim 'Gül Name' ile farklı çalışmalara imza atabilmek. Bunun gayreti ile dur durak demeden çıktığım yolu adımlamaktayım.
Hayat; "bu da geçer" deyip sonrasında gelen bir başka "bu da geçer" dediklerimize tahammül ve sabır gücümüzü gösterdeğimiz 'olgunlaşma enstitüsü'dür. İnsan ise bu enstitü de hayatı ilmek ilmek işlemeyi öğrenen bir sanatçıdır. Sergilediğimiz tahammül ve sabır her biri farklı renkte ve modelde ilmek ilmek işlediğimiz nakıştır. Bir emek işlediğimiz bu nakışlar ise geleceğimizin rengini belirleyen çeyizlerimizdir. Edindiğim bu hayat felsefesi hayatımın her safhasında bana ışık olmuştur. 'Gül Name' başta olmak üzere tüm projelerime, çalışmalarıma yön vermiştir.
Kızım 1 yaşındayken 2003 yılında babası rahmetli oldu. Rahmetli eşimin vefatıyla biten ilk evliliğimin ardından 2. evliliğimi 2012 yılında gerçekleştirdim. Büyük umutlarla ve hayallerle gerçekleştirdiğim evliliğim fikir anlaşmazlıkları yüzünden, yapmış olduğumuz istişareler ve yaşadıklarımız neticesinde aldığımız kararlar doğrultusunda ayrılıkla sonlandı. Tüm bu yaşadıklarım ile 'olgunlaşma enstitüsü' mesabesindeki hayat yolculuğunda "bu da geçer" diyerek sergilediğim tahammül ve sabırla edindiğim hayat felsefem ile nice zaferlere ulaşacağımın bilinci, duası ve gayretindeyim, gayretinde olacağım.
Yaşadığım tüm süreçlerde, proje ve çalışmalarda her zaman yanımda olan bir tanecik kızıma, aileme, arkadaşlarıma, komşularıma, takipçilerime çok teşekkür ediyorum. Başta blog sayfam olmak üzere tüm sosyal medya hesaplarımda, yapacak olduğum projelerde, çalışmalarda ve bundan sonraki yaşamımda Emine KUREN adını kullanacağımı belirtmek istiyorum. Sizleri Allah için çok seviyorum. Nice proje ve çalışmalarda birlikte olmak temennisiyle...