2 Temmuz 2017 Pazar

SENDE SAKLI

Ömrün sayfaları bir bir aralanırken ne çok acılar, ne çok mutluluklar bıraktık geride... Neydi onca acıyı yaşatan? Neydi mutluluktan sevinç çığlıkları attıran ve geride onlarca anıyı ömür sayfasına yazdıran?..

En heyecanlı bekleyişlerin mutluluğa dönüştüğü kapıdır doğumhane kapısı... Dünyanın en masum varlığını ilk kez kucağına aldığında kalp atışlarının sesi sevinç çığlığı olarak göğe yükselir. Daha ilk dakikarda başlarsın canından parçanın geleceğine dair hayallerini kurmaya. İlk doğum gününü süprizi, okul telaşı, mesleğe attığı ilk adım, nerede askerlik yapacağı, nasıl biriyle evleneceği, kaç çocuk dünyaya getireceği... Zihninde yaşattığın bunca hayalin gerçeğe dönmesinin ümidiyle yaşarsın bıkmadan, yorulmadan...

Eledim eledim höllük eledim,

Aynalı beşikte canan bebek beledim.

Büyüttüm besledim asker eyledim,

Gitti de gelmedi canan buna ne çare,

Yandı ciğerim de canan buna ne çare.

Kapı zilinin en acı sesi bir komutanın hüzünlü dokunuşunda türkü türkü göğe yükselir. Kapıyı açınca bir sessizlik bürür her yeri o an... Gözlerinin derinliklerine bakarsın. Kelimeler dudaklarına takılır, boğazında düğümlenir. Yarım kalan hayaller göz yaşı olup süzülürken birkaç kelime kısık ses olur. 'Oğlunuz şehit oldu!..' 'Vatan sağolsun!..' İşte o an yarım kalan hayaller şimşek olup çakar tüm bedeninde... Hiç durmadan koşmak, haykırmak, ağlamak istersin. Bir tanecik evladın kanıyla vatan topraklarını sulayarak şehit olup geride acı, göz yaşı ve şehitlik mertebesinin onurunu bırakmıştır.

Doğum ve ölüm... Bu ikisi arasında geçen bir ömür... Bazen kısa, bazen uzun... Kimi zaman acı, kimi zaman mutluluk... Gerçek olan tek şey senin ömrüne sığdırabildiklerin. 'Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşamak' düsturun olsun. Bu düsturla yaşarsan iz bırakanlar kervanına sen de katılırsın sonsuzluklar alemine giderken... Ya şehitlik mertebesine ulaşıp iz bırakırsın ya da ömür sermayeni boşa harcadığın için silik olursun. Kısaca her şeyin sende başlayıp sende bitiğini bilmelisin.

İşte, koskaca bir yılı daha geride bırakma arefesindeyiz. Ezan ve sela sesi arasında geçen ömrümüzde yaşadıklarımızın, yaşattıklarımızın tek nedeni aslında kendimiziz. Bu dünyadan ya şerefli bir şehit ya da şerefsiz bir terörist olarak gideceğiz. Ya ardımızdan sevgiyle dua eden ya da öfkeyle beddua eden insanlar bırakacağız. Ya Habil'in onurlu soyunu devam ettireceğiz ya da Kabil'in şahsiyetsiz soyunu devam ettireceğiz. Her yeni yıl acıların mutluluğa, göz yaşlarının tebessüme, birlik, beraberlik ve dayanışmanın kardeşliğe dönüştüğü, terör olaylarının yaşanmadığı bir yıl olsun. Bunun gayreti ve duası içinde olmalısın. Vesselâm...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

ŞANLI BİR DEVRİN ŞAHİDİ SÜPÜRGE OTU


Çocukken hafta sonlarını iple çekerdim. Köye anneanneme gideceğimin heyecanıydı hafta sonunu bu denli özlemli kılan bende...

Anneannem Kurtuluş Savaşı'nı bizzat yaşamış tarih gibi bir kadındı. Ülkenin kurtuluş mücadelesi verdiği dönemlerde süpürge örmeyi öğrenmiş ve bu mesleğini son nefesine kadar icra etmişti. 

Köy dolmuşundan inince koşarak giderdim anneannemin evine... Kapıyı açınca ilk sorduğu soru "aç mısın kızım" olurdu. Ve ben daha cevap vermeden elleriyle pişirdiği köy ekmeği ve bir emek yetiştirdiği köy domatesi ile hazırladığı dürümü uzatırdı bana... Misafirperliğin, cömertliğin en samimi en lezzetli ifadesi domates dürümünü yedikten sonra birlikte süpürge ördüğü düzeneğin yanına giderdik.

Anneannem süpürge otu destesini eline alınca önce besmele çeker sonra da derin bir nefesle koklardı. Ve ardından göz yaşları süzülürdü damla damla şanlı bir tarihin şahidi süpürge otu destesinin üzerine... Sonra dudaklarından tarih dökülürdü bir bir kazırcasına zihnimin derinliklerine... Bu cesur Anadolu kadını tarihi damla damla yüreğime akıttı, bir bir zihnime kazıdı her defasında...

Bir Tarsus'un kurtuluş yıldönümünde ziyaretine gitmiştik yine... Zira bize güzel bir gelecek bırakan elleri öpülesi ecdadımızı ziyaret ederek, hayırla yad ederek, bıraktıkları emanetlere sahip çıkarak minnet borcumuzu ödememiz gerekiyordu. İşte bu düşünceyle ziyaretine gittiğimiz o gün elindeki süpürge otu destesinden bir süpürge otunu bana uzattı ve "bununla ne yapabilirsin" diye sordu. O an ne cevap vereceğimi şaşırdım. Ne yapılabilirdi ki bir tek otla?..  Ben şaşkın gözlerle yüzüne bakınca bir cengaver ruhuyla elimden aldı süpürge otunu. Sağ elinde bir süpürge otu sol elinde süpürge otu destesi bize bakarak; "insanoğlu bu süpürge otu gibidir. Tek başına zayıf ve işe yaramazdır. En küçük bir esinti de savrulur, yok olur. Bu sebeple şu elimde gördüğünüz süpürge otu destesi gibi birbirinize sımsıkı bağlanın. Vatan, millet, bayrak ve iman aşkı sizi bir araya getirip bağlayan iptir. Siz bu iple birbirinize bağlı kaldığınız sürece dış güçlerden gelen tüm kötülükleri silip, süpürüp yok edersiniz. Size tavsiyem elinize her süpürgeyi aldığınızda size anlattıklarımı düşünmeniz, atalarınızın emanetlerine sahip çıkmanız gerektiğini hatırlamanız" dedi.

Her ne kadar günümüzde örme süpürgelerin yerini elektrikli süpürgeler alsada ben evimin bir köşesinde mutlaka anneannemin örme süpürgesini bulunduruyorum. Ona baktıkca annenemi ve onun bize bıraktığı emanetlerini hatırlıyorum.

113 yaşında vefat eden anneannemi ve vatanı milleti için şehadet şerbetini içmiş tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara karşı milletimizi birlik, beraberlik ve dayanışmaya davet ediyorum. 27 Aralık Tarsus'un Kurtuluş Yıldönümü 'nü kalbi duygularımla kutluyorum.


Emine KUREN

(Yazıda geçen hikaye gerçek bir yaşam öyküsüdür... Anneanne Özbek Köyü'nde yaşamış, ördüğü süpürgeleri dillere destan Pakize NİNE'dir...)
20.12.2016

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

BU SON DEĞİL YEPYENİ BİR BAŞLANGIÇ


     
           

Acısıyla tatlısıyla bir çalışma döneminin daha sonuna geldik. Sivil toplumcu ruhuyla yaşamak ve bu ruhla, özveriyle vatana, bayrağa ve millete hizmet etmek çok güzel… Bu güzelliğin farkında olan arkadaşlarımızla her şeye rağmen bize verilen görevi yerine getirmenin gayretinde olduk. Gösterdiğimiz gayretin neticesini üyesi olduğumuz Kent Konseyi Kadın Meclisi bünyesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalarımızın bizde meyveli ağaca dönüşmesiyle aldık.


Her ne kadar görevimiz bitmiş olsa da ve önümüze nice engeller çıksa da sonsuza denk davamız; vatan, bayrak ve millet, düsturumuz; birlik, beraberlik ve dayanışma olacak. Adaletli, barış ve huzur dolu bir toplumun inşasının, egodan, benlikten ve ikiyüzlülükten uzak bir ömrün duası ve gayretinde olacağız. Yaşadığımız toplumda her zaman ve mekânda yine hizmet etmenin derdiyle yaşayacağız.


Her hafta rutin olarak gerçekleştirdiğimiz toplantılara özveriyle, fedakârlık göstererek ve her şeyden öte gönlünü ortaya koyarak katılan, tüm çalışmalarda varlığını göstererek CAN’la başla çalışan Kadın Meclisi’nin vefakâr üyesi arkadaşlarıma, temsilcisi olduğum Şehitishak Mahallesi’nin Saygıdeğer Muhtarı Ogün KARABEKMEZ’e, başkanlığı boyunca desteğini bizlerden esirgemeyen Dr. Ali CERRAHOĞLU’na, seçildiği günden itibaren hepimizin sevgisini ve takdirini kazanan Ufuk BAŞER’e, bizlerden hiçbir zaman desteğini esirgemeyen, varlığı ile mutluluk duyduğum Tarsus Belediye Başkanımız Şevket CAN ve tüm çalışmalarımızın duyurulmasın da büyük emek sarfheden, haklarını ne yapsak ödeyemeyeceğimiz basınımızın güzide temsilcilerine kalbi duygularımla teşekkürlerimi sunuyorum.


Ve şunu ifade etmek istiyorum; Kadın Meclisi görevim bana çok büyük bir hayat tecrübesi kazandırdı. Edindiğim bu tecrübelerin hedeflediğim ve yaptığım tüm çalışmalarımda yol aydınlığım olacağına inanıyorum. Zaman çok kıymetli bir nimettir her insan için... Benim de en kıymetlim... Hayatım boyunca en doğru şekilde kullanmanın derdinde oldum. Zamanımı yanlış bulduğum konulara kurban etmemek adına kendi özgür irademle Kadın Meclisi başkanlığına tekrar aday olmak, aynı düşüncelerle yönetim kurulunda da yer almak istemedim. Hizmet sevdalısı biri olarak Tarsus ve Tarsus Halkı için çalışmalar yapmaya devam edeceğim. Bu son değil yepyeni başlangıçlara merhaba dediğim bir kapı olacak.


Bu duygu ve düşüncelerle yeni dönem Kadın Meclisi başkanı ve üyelerine başarılar diliyor, saygılar sunuyorum.


Emine KUREN


15.11.2016

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

30 Haziran 2017 Cuma

HÜZNÜM ÖZLEMLERİME GÖZYAŞI DÖKTÜ


Eski Ramazanlar gelir aklıma hüzünümün özlemlerime gözyaşı döktüğü anlarda... Yine eski Ramazanlar düştü aklıma son teravih namazında... Ellerimi uzattım dua dua semaya... Ve sordum kendime; "Ramazan Ayı'nı ne kadar idrak edebildin?"


Mahallemizde yalnız yaşayan teyzeler her sahur ve iftar soframızın konuğu olurlardı. Onlarla aynı sofrayı paylaşmak evimize bereket getirirken bizlerede huzur ve mutluluk olurdu. Her karesi huzur ve mutluluk dolu eski Ramazanları bu denli unutulmaz kılan ise insanlar arasındaki güven, sevgi, dostluk, birlik, beraberlik, dayanışma, paylaşma olguları ve milli-manevi duyguların gelenek, görenek ve kültürümüzle canlı tutulmasıydı.


Aynı mahallede yaşadığımız komşularla birbirimize, iftar için pişirdiğimiz yemeklerden verirdik. Farklı lezzetlerle zenginleşen, bereketlenen soframızda iftarımızı yapardık. İftar sonrası ya bir evde toplanır ya da hep birlikte Şehir Parkı'na ya da Şelâle'ye giderdik. Çaylarımızı yudumlarken hasbihâl eder, mahalledeki çocukların hazırladıkları sikeçleri izlerdik.


Bayram öncesi tüm evlerde hummalı bir çalışma olurdu. Bayram için tatlılar yapılır,  bayramda giyilecek giysiler hazırlanır, evler ve sokaklar temizlenirdi. Mahallede maddi durumu iyi olmayanlara mahalle halkı kendi aralarında topladıkları parayla bayramlık alırdı. Mahalledeki yaşlı ve hastalıkların evi de yine mahalle halkı tarafından temizlenir, tüm yaşlıların ve hastalıkların kişisel bakımları yapılırdı.


Ramazan Ayı'na veda ettiğimiz bayramın habercisi ve müjdecisi Arafe Günü'nde kâbir ziyaretleri gerçekleştirilir, Ramazan Ayı boyunca okuduğumuz Hatm-i Şerif tüm ölmüşlerimize bağışlanırdı. Ölmüşlerimizin hayrına mezarlığın kapısında hayır ikramları dağıtılırdı.


Arafe Günü Gecesi'nden bayram sabahına kadar tüm yüreklerde tatlı bir heyecan oluşurdu. Bu heyecan ile iç dünyası kıpraşınca uykusu kaçardı. Bayram namazı sonrası bayram kahvaltısı yapılır, ev halkı ve mahalle halkı ile bayramlaşılırdı. Akrabalar, arkadaşlar, huzurevleri, yetimhaneler ziyaret edilir, hediyeleşilirdi.


Eskiye dair o kadar çok anlatılacak güzellikler var ki... Neredeyse evlerin her odasında bilgisayar ve televizyonların bulunduğu, büyük küçük, yaşlı genç herkesin elinde farklı marka ve modelde cep telefonlarının olduğu bir dönemde bu güzelliklerin özlemini yaşıyoruz.


Sanal dünyanın sanal insanları olduk. Sadece bayramlarda değil hasta, taziye ve gözaydınlığı ziyaretlerimizde de birebir ziyaret etmek yerine mesaj gönderir olduk. Hatta öyle boşaltıldı ki tüm duyguların içi tabiri caizse kendi kabuğumuza çekilmiş bir halde yaşamaya başladık. Artık neredeyse mesaj atmaya dahi üşenir olduk.


Tüm özlemlerimizi yeniden yaşamak istiyorsak içine hapsolduğumuz kabuğumuzdan kurtulmamız gerekiyor. Bunun içinde en etkili yöntem; milli-manevi duyguların gelenek, görenek ve kültürümüzle harekete geçirilip öz de yaşanması ve nesilden nesile aktarılmasıdır.


Hüznüm özlemlerime gözyaşı dökünce eskiler depreşti sözcüklerimde... Ramazan Ayı'nı ne kadar idrak edebildim sorusuna cevap aradım secdemde... İdraklerdi sanırım Ramazan Ayı'nı anlamlı kılan, bayramları sevince boğan, her günü bayram yapan ve tüm yaşanılmışları özelleştiren hayatın seyrinde... Vessellâm...


23.07.2017


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

18 Haziran 2017 Pazar

KIYMATLILAR GÜNÜ


Nerde bir bisiklet görsem ilk babam gelir aklıma... Gözlerinden yaş süzülsede dudağından tebessüm çakan insandır tüm acılara... Dede olmuştur her dönemin yiyecek ve oyuncakları ile sevindirdiği tüm çocuklara... Yardımseverliği, misafirperverliği, cömertliği, eşine, evlatlarına, komşularına, arkadaşlarına tabiri caizse tüm insanlara karşı sergilediği örnek ve sevecen kişiliği, başındaki kasketi ve bisikletleri ile tanındı toplumda...

Tarsus'taki Tahtalı Cami'yi yaptıran ve aynı camide kitabesi bulunan, tarih kitaplarında da adı geçen Hacı Mehmet Köse'nin torunu olan babam dedesinin hayır ve bereket kokan kişiliğini fazlasıyla taşımaktadır. Her yaşadığı ve yaşattığı ile her kesimden insanın sevgisini kazanmış, hayatı birbirinden güzel yaşam hikayeleri ile dolu bir insandır.

Doktorların masada kalır ya da bitkisel hayat yaşayabilir dedikleri babamda 1998 yılında geçirdiği beyin ameliyatından sonra yüksek derecedeki yaşam enerjisinin verdiği güç ile sadece bir miktar sinir kontrolsüzlüğü oluştu. Bu rahatsızlığına rağmen kişiliğinden hiçbir şey kaybetmeyen babamın sinir kontrolünü yapamadığı anlar matraklıklarla dolu... Eve gelen misafirler ikram edilenleri yemeyince üzülen babam o ikramları yedirinceye kadar misafirin yanından ayrılmaz. Gelen misafir bir ikramı beğendiyse bir sonraki gelen misafirin beğeneceği ikrama kadar üç evladına ve kendi evine misafirin beğendiği o ikramdan kilo kilo alır. Enson babamın evinde evlatlarına verdiği yemek davetinde yanlışlıkla ağzımdan kaçırıp ciğerin çok güzel olduğunu söylediğim günden bugüne ailece ciğerlerle bayağı bir hemhal olduk.

Emekli olmasına ve ilerleyen yaşına rağmen kendisine ait iş yerinde çalışmaya devam ediyor. O'nun evde kaldığı tek gün var. O da 2007 yılına kadar belirli zaman aralıklarında sokağa çıkma yasağı konularak yapılan nüfus sayım günüdür. Ameliyat olduğu dönemlerde de hastanede ve evde tutmak adına tüm hastane personeli ve ev halkı ile birlikte çok büyük mücadeleler verdik. Bu süreçte iki kez serumu ve sondasıyla hastaneden iş yerine kaçmışlığı vardır. Hastenedeki tedavi süreci bittiği gün hastane kapısında ettiği şükür duası güvenlik görevlileri başta olmak üzere herkesi ağlatmıştır.

Milli, dini, özel gün ve gecelerde eşine, evlatlarına, torunlarına, sevdiklerine hediyelerle jest yapmayı çok sever. Aynı şekilde hatırlanmaktan çok büyük mutluluk duyar. Bir defasında iş yerinde haberleri izlerken 14 Şubat'la ilgili haberi görünce yerinden fırlayıp iş yerini dahi kapatmadan anneme hediye almaya çıkmış. Ancak yaptığı panik ve telaşla nereye gideceğini bilemeyince aynı cadde üzerinde bulunan marketten çeşitli şekillerden oluşan makarna paketi yaptırmış. Bu makarna paketini bir gül ile getirip anneme verdi. Annemin o gün arkadaşları gelmişti eve... Babamın anneme bu jesti karşısında orada bulunan kadınlar hem alkışladılar hem de latifeyle "saçımızı yolasımız geldi, bize böyle jest yapan yok" dediler.

Hayatının her karesi farklı bir güzellikte olan babam her ne kadar milli, dini, özel gün ve geceleri unutmasada O'nun için yılın 365 günü özeldir. Ve O'na göre tüm günlerin tek bir adı vardır. 'Kıymatlılar Günü...' Birine hediye verirken ya da bir günü kutlarken "Kıymatlılar Günün kutlu olsun" der. Eşine, evlatlarına, torunlarına ve tüm sevdiklerine çok değer verdiği için bu ifadeyi kullanır.

Bugün 'Babalar Günü...' Babamın ifadesiyle evine, eşine, çocuklarına ve yaşadığı topluma kıymet verenlerin günü... Sadece bir gün değil bir ömür boyu sevgi, saygı ve dua ile anacağım başta babam olmak üzere tüm babalarımızın her günü kutlu olsun. Evlat duygusunu yaşayamamış her yürek bizlerin manevi babasıdır. Onların da gününü ayrıca kutluyorum. Babasını kaybetmiş kardeşlerime sabır diliyor vefat etmiş tüm babalarımıza rahmet diliyorum. Tüm kıymetlilerimizin 'Kıymatlılar Günü' kutlu olsun... Vesselâm...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

17 Haziran 2017 Cumartesi

CENNET KOKUSU BEBEK KOKUSUNA KARIŞTI

Kucağınıza aldığınızda daha ilk dakikalarda hissettiğiniz bebek kokusunun dünyadaki tüm deodorantları bir araya getirseniz dengini bulamazsınız. Eşi benzeri bulunmayan en doğal en manevi bu kokuyu çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun unutamazsınız.


Katıldığım bir cenaze töreninde şahit olmuştum. Bir teyzenin çocuğu vefat etmişti. Teyze 90 yaşındaydı vefat eden çocuğu da 64 yaşındaydı. Teyze titreyen elleriyle ve yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla "gözümdem sakındığım bebek kokulum seni toprağın altına nasıl koyacağım" diye ağıt yaktı. O'nun bu ağıtı orada bulunan herkesi ve beni derinden etkiledi. Yıllar geçse de kulaklarımdan hiç dinmeyen bu ağıt anne ve babanın gözünde çocuğunu anlatıyordu nağme nağme...
Geçtiğimiz günlerde ardı ardına gelen şehit haberleri tüm ülkeyi yasa boğdu. Hepsi de anne ve babalarının bebek kokulu çocuklarıydı. Ayrı değerde ve farklı hayat hikayeleri ile milli ve manevi duygularımızı harekete geçiren bu aslan yürekli yiğitlerden özellikle ikisinin hayatını çok gıpta ettim.  Şırnak’ın Uludere İlçesi'nin Şenoba Beldesi'nden kalkan helikopterin yüksek gerilim hattına takılarak düşmesi sonucu şehit düşen Türkiye’nin ilk kadın ilçe Jandarma Komutanı Şehit Yarbay Songül Yakut ve ilk görev yeri olan Batman'ın Kozluk ilçesinde şehit düşen öğretmen Aybüke Yalçın...


Ecdatları Nene Hatun, Adile Hala ve nice kahraman Türk kadınları gibi biri ülke savunmasında silahıyla, diğeri de toplumun eğitiminde kalemiyle ülkemizi ileri medeniyetler seviyesine götüren yolda mücadele ettiler. Biri 40 yıllık diğeri 22 yıllık ömründen insanlığa rehber olacak nice anıları geride bırakarak bu dünyadan ayrıldılar.


Toplumun inşaasında en etkili rol kadınlarındır. Bu rolü gerçek anlamda üstlenen, hayatları ve ölümleriyle devleşmiş bu iki kadının geride bıraktıklarıyla tüm toplum ve özellikle kadınlar kendilerini silkelemelidirler. Hayata ve yaşadığı topluma kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle iç muhasebe yapmalıdırlar.


Annelerinin bebek kokulu çocukları bu iki kadını sevgi ve dua ile yad ediyorum. Şehitlerle cennet kokusuna bürünen ülkemizde cennet kokusunun bebek kokusuna karıştığı bu günlerde terörü ve yandaşlarını lanetliyor, bu muhteşem kahraman kadınlarımız başta olmak üzere tüm  kahraman şehitlerimize Allah'tan Rahmet, ülkemize ve milletimize sabır diliyorum.


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


6 Haziran 2017 Salı

BEREKET DİYÂRINA CAN GELDİ


Tarsus; bolluğun, bereketin, maneviyatın, tarihin, coğrafyanın her şeyden öte medenîyetin başkentidir. Kurulduğu günlerden bu günlere birçok medenîyete ev sahipliği yapmış, farklı inançları bir araya getirmeyi başarmış kozmopolit bir kenttir.


Tarih boyunca birçok siyasî lider tarafından yönetilen kent en verimli yönetimi Burhanettin Kocamaz zamanında gördü. Kent bu verimli yönetim ile gelişti, güzelleşti ve ilgi odağı oldu. Kente yönetimi ile bu denli farkındalık kazandıran Kocamaz bayrağı her kesimden insanın sevdiği, yenilikçi ve projelerin sultanı Şevket Can'a teslim etti. Tabiri caizse kente yeni lideri ve yönetimi ile can geldi, canlılık geldi.


Burhanettin Kocamaz ile gelişen, güzelleşen ve ilgi odağı olan kent Şevket Can ile canlanarak hızla gelişmeye, büyümeye devam etmektedir. Durmak bilmeyen hizmet ağına her geçen gün bir yenisini ekleyen ve Tarsus halkını farklı projelerle buluşturan Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can'ın iftar ve sahur programları en güzel projelerindendir. Bu projelerle Danyal Aleyhisselâm ve Eshab-ı Kehf ile maneviyatın başkenti olan Tarsus'a huzuru getirerek toplumdaki birlik, beraberlik, dayanışma, paylaşma ve yardımlaşma duygularını harekete geçirmeyi amaç edinmiştir.


İftar programlarına birkaç kez katılmak nasip oldu. Bu programlarda organizedeki güzellikleri ve maneviyatı, belediye çalışanlarının ilgi, âlâka, özverili çalışmalarını ve güler yüzünü görürken programlara katılanların bazılarının memnuniyetini, bazılarının ise memnuniyetsizliğini gördüm.


Bir defasında arkadaşımla gittiğim iftar programına çalışmalarımızın yoğunluğundan biraz geç katılmıştık. Ezana 20 dakika kala gittiğimiz programda oturacak yer bulmuştuk ancak yemek kalmamıştı. Son dakikalarını dinlediğimiz ilahi konseri, edilen dualar, programın muhteşem organizesi bizi manevi alemde yolculuğa çıkartmıştı. Bu yolculukta mutluluğa kanat çırparak huzura demir atmıştık, unutulmaz anlar yaşamıştık. Çünkü biz o programa yemek yemek amacıyla değil manevi havayı solumak amacıyla gitmiştik. Program sonrası Ulu Cami'de akşam namazımızı kıldıktan sonra Ulu Camii bahçesinde meşhur menengiç kahvesi ve çay içip, bisküvi yemiştik... Ve o an şükrün kıymetini öğrenmiştik...


İftar programlarında bazı katılımcıların; bir tabltod yemeği orada yeyip birkaç tabltod yemeği de evlerine götürmesi, 6-7 tabltod yemeği aldıktan sonra ezanı beklemeden oradan ayrılmaları, kargaşa çıkarmaları, yemeklerini yeyip yeyip memnuniyetsiz bakmaları ve konuşmaları dikkatimi çekti. Bu programlar birlik, beraberliği sağlayarak yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanın önemine dikkatleri çekmek, bu duyguları harekete geçirmek adına organize edilmiştir. Programa katılanlar yemek yeme ve yağmalama derdine düşerse program bünyesinde yapılan yemekler tabiki herkese yetmez. Bu da beraberinde kul hakkını getirir. Ki Yüce Mevlâ kul hakkı ile ilgili tüm insanlığa Kur-an'dan mesajlar sunmuştur. Bakara Sûresi 188. ayetin de Yüce Allah "Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin” buyurarak kul hakkına dikkatleri çekmiştir.


Başkanımıza haddim olmayarak edindiğim gözlemlerden ve aldığım duyumlardan yola çıkarak bir vatandaşı olarak âcizane tavsiyem; iftar programlarında yaşanılan sıkıntıların bir daha yaşanmaması için bir acil eylem planı oluşturulabilinir. Bu acil eylem planı içinde gözlemci görevli sayısı arttırılabilir. Programa katılan kişiler ister protokol, ister köylü, ister Suriyeli, isterse Tarsus içinden ve Tarsus dışından katılan kişiler olsun hiç kimseye özel bir yer ayrılmamalı böylece birlik, beraberlik ve kaynaşma en güzel şekilde sağlanabilir. Her bir protokol bir masaya oturtulup o masaya protokolün ismi verilerek (örneğin 'Şevket Can İftar Masası' gibi) insanlarda masada oturma kültürü, iftar saatini bekleme adabı gibi konular bu şekilde aşılanabilir, böylece masalardaki kargaşa önlenebilir. Yemek dağıtan görevlilerin etrafını kargaşa oluşturarak çevreleyen kişilere yemek verilmeyip sadece masalarda oturan kişilere yemek verilebilir. Masalara numara verilip, görevliler masa sayısına göre gruplandırılarak gözlemci görevliler denetiminde dağıtım yaptırılabilir. Yemek kartı sistemi oluşturulabilir; belirli noktalardan yemek miktarına göre belirli sayıda günlük olarak verilen yemek kartıyla gelen kişilere yemek verilebilir.


Dili, dini, rengi ne olursa olsun her kesimden insanı bir araya getirmeyi başaran ve onları büyük bir sevgi ile kucaklayan Tarsus Belediye Başkanımız Şevket Can'ı yapmış olduğu projelerinden ve çalışmalarından dolayı yürekten tebrik ediyorum. Bereket diyârı Tarsus ve Tarsus halkına can katan projelerin sultanı başkanımıza sonsuz başarılar diliyorum. Varlığının daim olması temennisiyle...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...