18 Ekim 2017 Çarşamba

BİR GÜL DESEM

                    
            Bildiğim tek şey ne yaşarsa yaşasın güldüğüydü. Bir defasında yolda giderken yol bakım çalışmalarından dolayı açılan çukuru görmeyerek içine düşmüş, çevredekiler onu çukur içinde attığı kahkahalarla duymuş ve çıkarmışlardı. Bu düşme sonucunda bir ayağı kırılmıştı. Geçmiş olsuna gidenlere “Kaportamı yeniliyorum. Model değişikliği yapacağım.” diyerek her zamanki gibi gülmüştü. Enteresan yaşantısıyla komşularının, arkadaşlarının, akrabalarının “gülen gözlü” diye hitap ettikleri Gül acaba adının mahiyetini mi yaşıyordu?

            Gül’ü tanıdığımda henüz altı yaşımdaydım. Mahallemize yeni evlilik yapmış genç bir kadın olarak taşınmıştı. Gülüşü kadar güzelliği ile de dikkat çekiyordu. Gözlerine sürdüğü sürme gözlerini daha da irileştiriyordu. Beni nerede görürse görsün insanı cezbeden iri gözleriyle gözlerimin içine bakar, saçlarımı okşayarak havalara kaldırır, sonrada yere yatırıp bir güzel gıdıklardı. Tüm bunları yaparken attığı kahkahalar mahallemizde yankılanırdı.

            Aynı mahallede uzun yıllar birlikte yaşadığımız Gül çocuğu olmadığı için kendini çevresindeki çocuklara adamış, kimini okutmuş, kimini iş sahibi yapmış, kimini de evlendirmişti. Annem çalışan bir kadın olduğu için benim de günümün büyük bir bölümü onunla geçmişti. Kocasını erken yaşta kaybeden, kocasından kalan iş yerini büyük bir özveriyle işleten Gül beni tatillerde yanında çalıştırmıştı.

            Bir yaz tatili sabahı göğüsümde büyük bir ağrı ile uyandım. Annem vardiyalı çalıştığı için sabah namazından sonra iş yerine gitmiş babam da bir firmanın şoförü olduğundan dolayı şehir dışına çıkmıştı. Ağrının etkisiyle ağlayarak sabahın ilk ışıklarıyla iş yerini açan Gül’ün yanına koştum. Gül, beni önce sakinleştirmeye çalıştırıp kahvaltı yaptırdı sonra da en yakın hastaneye götürdü. Doktor muayene etti ve muayene sırasında göğüsümde bir kitleye rastladıklarını söyledi. Doktorun yaptığı bu açıklamayla Gül’ün boynuna sarıldım “Şimdi ne olacak?” dedim. Sakinliği ve gülen gözleriyle saçımı okşayarak “Hayat ile futbol oynayacaksın. Dikkat et gol atan hep sen olmalısın.” dedi.

            Ailemin tek çocuğu ve on beş yaşımda olmamdan dolayı anne ve babam hastalığım karşısında yıkıldılar. Onları üzgün görmek beni daha da üzüyordu. Doktorların yaptıkları bir takım tetkiklerden sonra sol göğüsümde bulunan kitleden dolayı ameliyat olmam kararlaştırıldı. Zorlu bir süreçten sonra sol göğsüm alındı. On beş yaşımda karşılaştığım meme kanseri nedeniyle gördüğüm kemoterapiden sonra saçlarım, kirpiklerim, kaşlarım döküldü. Hastalığım boyunca hep yanımda olan ve gülmem için elinden geleni yapan Gül’de bana moral olması için saçlarını, kipriklerini, kaşlarını kazıtmıştı. Mahallemizde bulunan kuaförden getirdiği peruklarla matrak saç şekilleri yapıp, makyaj malzemeleri ile yüzümüzü şekilden şekile sokardı. Ezan okunduğu vakitte seccadeyi serer “Şimdi Rabbimiz ile konuşma zamanı.” derdi. İmtihanlarla dolu dünya hayatında mutlu olabileceğimiz güzellikleri görmemi sağlayarak bana şükretmeyi öğretmişti.

            Hastalığımla mücadele ettiğim süre boyunca hep yanımda olan Gül ile en çok da yürüş yapmayı seviyordum. Yürüyüş yaparken onunla sohbet etmek bana huzur veriyordu. Kahkahaları ile mutlu olduğum Gül’den öğrendiğim en büyük yaşam tecrübesi de engeller ve imtihanlar karşısında dik duruş sergileyerek gülmekti... Zira bir olumsuzluğu ortadan kaldırmanın en etkili silahıydı bu yaşam tecrübesi…

      Anne ve babam bana daha iyi bakmak adına işten çıkmışlardı. Bu en zor zamada Gül yine yanımızda bulunmuş anne ve babamı yanında çalışıyor gösterip sigortalamıştı. Dikkatimi çeken ise Onun yaptığı tüm fedakarlıkların karşılığında iş yerinin bereketlenmesiydi. Küçük bir simit fırını iken zamanla iki katlı pastaneye dönüşmüştü. Bu pastanede vakit geçirmek çok hoşuma gidiyordu. Özellikle pastanenin penceresinden dışarıyı seyretmek büyük keyif veriyordu.

          Birgün pastanede kahvemi yudumlarken bir bey yanıma yaklaşıp selam verdi. Daha sonra müsaade isteyip masama oturdu. O kadar çok utanmıştım ki... Bana karşıdan kaş göz hareketi yapan Gül; kırmızı bir domatese dönüştüğümü söyleyip dakikalarca gülmüştü. Ali Bey mahallemizdeki okula öğretmen olarak atanmış, sokaktan gelip geçerken beni görmüş ve tanışmak istemişti. Malum beş yıldır devam eden tedavim boyunca yaşım yirmi olmuştu. Artık tam bir genç kızdım. Tek farkım hastalığımdı.

         Zaman içinde Ali Bey ile pastanede belirli zaman aralıklarında görüşmeye başladık. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi dizlerimin birbirine vurduğunu, ellerimin titrediğini, kalbimin yerinden fırlayacak gibi çarptığını fark ettiğim an anladım. Ancak duygularımı hastalığımdan dolayı bir türlü dile getiremedim.

          Çok farklı duygular beslediğim Ali Bey bir süre sonra bana karşı hissettiği duyguları dile getirdi. O an ne diyeceğimi şaşırdım. Bu şaşkınlıkla ağlamaya başladım. Ağladığımı gören Gül oturduğumuz masaya yaklaştı ve "Ne olursa olsun hep güleceksin unutma." dedi. Daha sonra yanımıza oturarak hastalığımdan ve geçirdiğim süreçten bahsetti. Gül'ü sessizce dinleyen Ali Bey hayatım boyunca kulaklarımda yankılanan cümleyi söyledi. "Yüz yıl da olsa seni bekleyeceğim..." Bu söz hayata bir kez daha tutunma sebebim olmuştu.

        Ali Bey her şeyi göze alarak benimle nişanlanmıştı. Nişandan sonra iki yıl daha tedavim sürmüştü. Toplamda yedi yıl süren tedavimin ardından Gül'ün ifadesiyle hayata gol atıp maçın galibi olmuştum. Yedi yıl boyunca hep yanımda olan annem, babam, Gül ve tedavimin son iki yılında tüm varlığını hissettiren nişanlım Ali ile yepyeni umutlara yelken açmıştım.

           Düğün tarihimizi özellikle meme kanseri farkındalık ayı olan Ekim ayına denk getirerek düğünümüze meme kanseri ile mücadele eden tüm hastaları davet etmiştik. Görkemli bir düğünle meme kanserine dikkatleri çekerek erken tanının önemini haykırmıştık tüm dünyaya... En güzel düğün hediyesini de Gül'den almıştık. Gül pastanesini düğün hediyesi olarak bana hediye etmişti. Bu hediye mutluluğumuzu ikiye katlamıştı.

         Düğünümüzden yaklaşık olarak dokuz ay sonra Gül trafik kazası geçirdi. Kaza haberini alır almaz hastaneye koştuk. Yoğun bakım servisine almışlardı. Kimseyi içeriye almıyorlardı. Üç gün yoğun bakımda kalan Gül bir ara kendine gelince beni görmek istediğini söylemiş. Doktor gözetiminde yoğun bakıma girdim. Gül'ü makinalara bağlı görmek beni üzmüştü. Gözyaşlarıyla Gül'ün elinden tutup gözlerine baktım. Bir ara gözlerini aralayan Gül ile göz göze gelince titrek bir ses ile  "Göz yaşlarını sil." dedi. Ve yine titrek bir ses ile " Bir gül desem güler misin?" dedi. Ben de onun bu söylemi karşısında göz yaşlarımı elimin tersiyle silip tebessüm ettim. Gül yorgun ve bitkin ses tonuyla "Bu şekilde değil, benim gibi gül." dedi. Bende ellerinden sımsıkı tutup Onun gibi kahkaha attım. Ben kahkaha atınca tebessüm eden Gül "Hasta değil eceli gelen ölür bunu asla unutma şampiyon " deyip şehadet kelimesi getirerek yüzündeki tebessüm ile son nefesini verdi.

Emine KUREN


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...




12 Ekim 2017 Perşembe

1. MERSİN ULUSLARARASI ENGELSİZ SANAT FESTİVALİ


11-15 Ekim tarihleri arasında Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen 1. Mersin Uluslararası Engelsiz Sanat Festivali geniş bir katılımla gerçekleşti.


Festivale Tarsus'tan ZİÇEV başkanı Gülten İŞCAN ile birlikte öğrencileri ve öğretmenleri, Türkiye Sakatlar Derneği Tarsus Şubesi Başkanı Ali ÇELİK ve üyeleri, engelli dernekleri ile birlikte çok sayıda kişi katıldı.


Festival kortej yürüyüşü ve çelenk koyma töreni ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ açılış konuşması yaptı.


Festivale katılan tüm katılımcılara çeşitli ikramların ve tanıtımların yapıldığı festivalin ilk gününde gerçekleştirilen  resim sergisi, gösteriler ve konser katılımcılardan büyük beğeni aldı.

Emine KUREN


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

11 Ekim 2017 Çarşamba

'EDEBİYAT MEKTEBİ' PROJESİ AÇILIŞ TÖRENİ GERÇEKLEŞTİ




Tarsuslu Şair-Yazar Ahmet İşler'in Kültür Bakanlığı'nın desteği ile Tarsus'a kazandırdığı 'Edebiyat Mektebi' Projesi açılış töreni geniş bir katılımla gerçekleşti.


Törene proje kapsamında eğitim verecek şairler ve yazarlar, öğrenciler, öğretmenler, Tarsus protokolü ile birlikte çok sayıda kişi katıldı.


Törenin ilk bölümü Kubat Paşa Medresesi'nde ders verilecek atölyelerin açılışının yapılması ve ardından Ulu Camii'de şair, yazar ve katılımcılara menengiç kahvesi ikramı ile son buldu.


Törenin ikinci bölümü 75.Yıl Kültür Merkezi'nde saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı'nın okunması ile başladı. 'Edebiyat Mektebi' Projesi'nin öyküsü slayt gösterisi ile katılımcılara sunuldu. Törende açılış konuşmasını yapan Şair-Yazar Ahmet İşler projenin oluşum safhalarını anlatarak projenin amaç ve hedeflerden bahsetti ve "günlük hayatımızın yılları su gibi tüketen telaş ve karmaşası bizde insan olmamıza dair temel unsurların zamanla kaybolmasına sebep olur. Hayata kendimizi hazırlama ve daha sonra yine bu hayatın tam içerisinde kaybolma, duygu dünyamızda derin bir yalnızlığa neden olur. Bu durumda merhametsiz, kendi hayatından daha kıymetli hiçbir şey tanımayan acımasız bireyler oluşmaya başlar. İşte tam bu anda edebiyat ve sanat imdadımıza yetişir ve bize yaşanmaya değer gerçek hayatın ipuçlarını fısıldamaya başlar. İnsan olduğumuzu, ölümlü olduğumuzu, bir ruhumuzun olduğunu hatırlatır bize. Neye sahip olursak olalım gerçekte yok olmaya mahkûm olduğumuzu hissettirir edebiyat bize... 'Tarsus Edebiyat Mektebi' bize insani duyguları yeniden hatırlatmak ve edebiyat dünyamıza yetenekli genç dostlarımızı hatırlatmak için düşünüldü" dedi. Tüm katılımcılara teşekkür etti. İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Kalaycı'da projeye emeği geçenlere teşekkür ederek projenin Tarsus'a kazanımlarından bahsetti. 'Edebiyat Mektebi' Projesi kapsamında ders verecek şair ve yazarların biyogfrafileri slayt gösterileri ile katılımcılara sunuldu.


Şair-Yazar Nurullah Genç ve Yazar Mehmet Doğan ile 'Medeniyet Söyleşileri'nin yapıldığı tören proje kapsamında ders verecek olan şairlere ve yazarlara teşekkür belgesi ve çiçek takdimi ile son buldu.


NOT: Tarsus Edebiyat Mektebini
https://www.facebook.com/edebiyatmektebitarsus/
adresinden takip edebilirsiniz

Emine KUREN

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

27 Eylül 2017 Çarşamba

GÖNÜL İŞÇİSİ

Son zamanlarda en çok karşılaştığım sorulardan birisi 'yaptığınız sosyal çalışmalardan ücret alıyor musunuz?' sorusu idi. Beni şaşkına çeviren ve hatta üzen bu soruya her defasında; "Ben kendisini topluma adamış, sivil toplum ruhuyla yaşayan, vatana, bayrağa, millete, Tarsus'a mecnun olmuş sevdalı bir gönül işçisiyim. İşte bu sebepten dolayı yapmış olduğum hiçbir sosyal çalışmadan maddi ve manevi beklentim olmadı." cevabını verdim, vermekteyim.

Birçok sivil toplum kuruluşunda farklı alanlarda çalıştım. Bu süreçte yüzlerce insan tanıdım. Hayatımın dönüm noktalarını oluşturan kararları almama sebep olan olaylar yaşadım. Tüm bu yaşadıklarım bende gönül işçiliği kavramını oluşturdu ve perçinleştirdi. Bu kavram ileriye dönük hedeflerimin dayanağı oldu.

Gönül işçiliği kalbî muhabbette gizlidir. Muhabbeti olmayanın davası olmaz, davası olmayanın hedefleri olmaz, hedefleri olmayanın rotası olmaz, rotası olmayan da ıssız denizlerde batmaya mahkûmdur. Bu sebeple bir gönül işçisi olmak istiyorsak kalbî muhabbete önem vermeliyiz. İşte o zaman aydınlık hedeflerin, sonsuz başarıların başkahramanı oluruz.

Tüm çalışmalarınızda muhabbetinizi ve gönlünüzü ortaya koyduğunuz oranda zamanı verimli ve doğru kullanma tekniklerini elde edersiniz. Zamanı verimli ve doğru kullandığınız vakitte her şeye çok rahatlıkla yetişirsiniz ve asla yorulmazsınız. Böylece gerçek anlamda gönül işçiliğinin sırrına ulaşırsınız.

Muhabbetimi, gönlümü ortaya koyduğum sevdamdır vatan, bayrak, millet ve Tarsus... Karşıma nice engeller çıksada sevdam uğruna hiç durmadan büyük bir özveriyle mücadele edeceğim. Son nefeste de bu mücadeleyi vermeyi ve bir gönül işçisi olarak huzuruna varmayı Mevlam nasip etsin.

Sevgili 'Gül Name' tapçileri; umarım bu yazım sizlerden gelen sorulara cevap olmuştur. Sizleri çok seviyorum ve de çok önemsiyorum. Sizlerden gelen mesajlar, öneriler, teklifler bana yol aydınlığı oluyor. Kendisini yaşadığı topluma adamış bir gönül işçisi olarak; toplumun yararına yaptığınız tüm çalışmalarınızda yanınızda olacağımı bilmenizi istiyor, hepinizi kalbî muhabbettlerimle selamlıyorum. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere. Hoşçakalın...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

20 Eylül 2017 Çarşamba

MEDENİYETLER BEŞİĞİ İLE SONSUZA DEK


Kurulduğu günden bugüne çalışma azminden hiçbir şey kaybetmeden, dur durak demeden çalışmalarına büyük bir hızla devam eden Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası çalışma alanını hızla genişletmeye devam ediyor.


Tarsus'un tarihinin, kültürel değerlerinin korunması ve tanıtılmasına katkıda bulunarak sosyal sorumluluk bilincini, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma şuurunu geliştirerek Tarsus'un işiten kulağı, gören gözü, hisseden kalbi ve tüm dünyaya yankılanan sesi olmayı amaç edinen sayfa bugüne kadar birçok çalışmaya imza atmıştır.


Yirmi sekiz köye kütüphane yaparak topluma okumanın önemini vurgulayan sayfa yardıma muhtaç öğrencilere burs, bilgisayar, tablet, kırtasiye vs. gibi yardımlarda bulunarak eğitimin ve öğrencilerin toplumun gelişmesindeki rolüne dikkatleri çekmiştir. Yardıma muhtaç ailelere gıda, kömür ve giyecek yardımı yaparak "komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" hadisini ihya edip komşuluk hukukunu gündeme taşımıştır. Hakkari Yüksekova'daki askerlere yedi yüz kilo cezerye, lokum, çerez, Türk Bayrağı göndererek vatanın yılmaz bekçilerinin yanında olduğunu göstermiştir. Düzenlediği etkinliklerle toplumun farklı kesimlerini bir araya getirmeyi başarmış, toplum üzerinde sevgi ve muhabbet oluşmasını sağlamıştır. Tarsus'a katkı sağlayanları ödüllendirerek onure etmiş tüm halkı bu konuda duyarlı olmaya davet etmiştir. Sayfaya reklam veren firmalardan ücret almayıp reklam karşılığında firmalardan yardım faatliyetlerine destek olmasını talep ederek veren el ile alan arasında köprü olmuştur. Böylece hiçbir şekilde maddi ve manevi menfaat gözetmeksizin vatan, bayrak, millet, Tarsus aşkıyla bu yola baş koyanlardan
olduğunu ispatlamıştır.


14 Temmuz 2012 yılında Sayın Rıfat Çınar ile kurulan Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası'nın 43.661 takipçisi var. Sosyal medyada yaptığı çalışmalarla sürekli gündemde kalmayı başaran Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası Instagram, Twitter ve YouTube Kanalı'nda da çalışmalarını azim ve kararlılıkla sürdürüyor.


Tarsus Medeniyetler Beşiği'nin sosyal medyadaki  https://www.facebook.com/TarsusMedBesigi/, https://www.instagram.com/tarsusmedbesigi/, https://twitter.com/TarsusMedBesigi?s=09, https://www.youtube.com/channel/UCiNSoBV2vrpKDvIH6pv1IAw linklerini takip ederek Tarsus'a dair tüm gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.


Tarsus Medeniyetler Beşiği'ni bizlerle buluşturan Sayın Rıfat Çınar'a minnet duygularımızla teşekkürlerimizi sunuyor, sonsuz başarılar diliyoruz. Tarsus Medeniyetler Beşiği ile sonsuza dek nice çalışmalara şahit olanlardan olmak temennisiyle bir sonraki yazımızda görüşmek üzere... Hoşçakalın... Gül Name'de kalın...

Emine KUREN 

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


DİLİNİZ DATLI OLSUN


Birçok zaman diliminde ifade ettiğim bir konudur siyâseti sevmediğim, ilgilenmediğim, hiçbir partinin üyesi olmadığım ve objektif bir kimlikte olduğum... Her ne kadar siyâseti sevmesemde sevdiğim siyâsîler var. Yaşadığımız bu vatan topraklarına zerre miktarı emek vermiş tüm siyâsîleri minnetle anıyorum.


Ülkü Ocakları'nı lise yıllarımda, Milliyetçi Hareket Partisini rahmetli eşimle tanıdım.  Her ne kadar objektif kimlikte de olsam bu ikisinin yanımda ayrı bir yeri var. Hayatıma yön veren ve beni hedeflerime ulaştıran konuları edindiğim bir eğitimhane olmuşlardır.


Farklı siyâsî düşüncelerde birçok arkadaşım var. Bu arkadaşlarımla bir araya geldiğimizde asla siyâset konuşmayız. Çünkü siyâset konuşulduğunda muhabbet oluşmaz, muhabbetin oluşmadığı ortamlarda da dostluklar zamanla dejenere olur. Bu düşünceyle Türkiye gündemindeki konularda ortak noktayı bulup yaşadığımız topluma faydalı çalışmalar yapmanın derdinde olduk, olmayada devam edeceğiz.


İnsanları siyâsî kimliklerinden ziyâde insanlığı ile değerlendiririm. Başkalarının insanlara olumsuz söylemleri beni asla etkilemez. İnsan insanın aynasıdır düstûru ile hareket ederek tüm insanların güzel yanlarını görmeye çalışırım. Yalakalık, iki yüzlülük, menfaat vs. gibi hasletlerden nefret ederim. Sözde değil özde bir hayatı vatan, bayrak, millet aşkıyla yaşamanın mücadelesindeyim. 


Şimdi gelelim bu yazıma ilham olan asıl kişiye... Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanı Sayın Ertuğrul Bodur'a... Sosyal çalışmalarımızdan dolayı zaman zaman görüştüğümüz mütevaziliği, güler yüzü ve hoş sohbetiyle hepimizin sevgisini kazanmış has bir Tarsuslu...


Bir siyasî lider olmak çok zor. Her kişinin harcı değil bu zorun üstesinden gelmek... Yeniden Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanlığı'na seçilerek güven tazeleyen Sayın Ertuğrul Bodur'a hayırlı olsun ziyaretine gittiğimde bunu bir kez daha anladım. Ziyarete gelen herkes ile ayrı ayrı ilgilenen, onlarla hasbihal edip anlamaya çalışan tam bir muhabbet eriydi adetâ... O'nu geriden izlerken bir an kendimi O'nun yerine koydup 'onca insanla tek tek konuşup ilgilenme tahammülünü ne kadar gösterebilirim?' sorusunu sordum kendime... Er olabilmenin, er kalabilmenin ardındaki sırrı çözecek soru bu olsa gerek...


Gerçek anlamda liderliğin erliğine ulaşmış biri olarak gördüğüm Sayın Ertuğrul Bodur'un edebî bir uslûpla konuşması, konuşmalarında sosyal yaşamdan örnekler sunması ve konuşmalarına dua ile nokta koyması her kesimden insanın takdirini kazanmış bir özelliğidir.


Yeniden Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Başkanlığı'na seçilerek güven tazeleyen Sayın Ertuğrul Bodur'a çalışmalarında sonsuz başarılar dilerken bu haftaki yazımı O'nun diliyle noktalamak istiyorum; "Diliniz datlı, sözünüz gıymatlı, atınız eskin, kılıncınız keskin olsun. Uzaklarınız yakın, zorunuz kolay, ömrünüz uzun ve bereketli olsun."


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

8 Eylül 2017 Cuma

GÖNLÜME BAYRAM DEM VURUNCA

Öyle ki bayram sabahına heyecandan uyuyamadığımız için balonlamış gözlerle kalkardık. Lavabo sırası beklerken birbirimize su atar ne kadar çok şeker toplayacağımızın hesabını yapardık. Annemizin hazırladığı kahvaltı sofrasına koşarak gider, birkaç lokma yedikten sonra bayramlıklarımızı giyerdik. Büyük bir özenle hazırladığımız bayramlıklarımızı giydikten sonra önce aile büyüklerimizle bayramlaşır sonra elimize aldığımız poşetlerle tüm mahalleliyle bayramlaşmaya çıkardık.

Bir evden bir eve yarışarak bayramlaşmaya gider, arada bir kaldırıma oturup ne kadar şeker topladığımızı sayardık. Beni en çok mutlu eden ise mahallede herkesin 'Dayı' diye hitap ettiği kişinin evine gitmek olurdu. Maddi durumu oldukça iyi olan Dayı mahalledeki tüm çocuklara bayramlık alır, harçlık verirdi. Bayram harçlığımızı alınca büyük bir mutlulukla lunaparka gider çarpışan arabaya, dönme dolaba binmek için sıra beklerdik. Aldığımız pamuk helva ve elma şekerini elimize yüzümüze bulaştıra bulaştıra yerdik.

Şayet Kurban Bayramı ise kurban kesemeyen komşularımıza kestiğimiz kurbandan ikram etmedikçe kurban etinden yemezdik. Tabiri caizse kestiğimiz kurbanın eti bayramın ilk günü bu düşünceyle hareket edince biterdi. Paylaşmanın huzurunu, bereketini, mutluluğunu fazlasıyla yaşadığımız ve unutamadığımız özlenen anlardı.

Bayramları mahiyetine uygun yaşayabiliyor muyuz konusu muamma bir konu... Ramazan Bayramı'nın şekerle, Kurban Bayramı'nın katliam olarak nitelendirildiği bir zamanda yaşıyoruz. Oysa milli ve manevi bayramlarımız birliğin, beraberliğin, dayanışmanın, yardımlaşmanın, paylaşmanın, kardeşliğin, dostluğun göstergesidir. Huzur ve mutluluk nedenidir.

Milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayan bir toplum yok olmaya mahkûmdur. Bu sebeple bu değerlerin kıymetini hakkıyla bilip bu bilinçle hareket etmeliyiz.

Gönlüme bayram dem vurunca duydularım satır satır yazıya döküldü. Ah o eski bayramlar!.. Özlenen, aranan nice anlar!.. Sahip çıkalım tarihimize!.. Yaşatalım değerlerimizi!.. İşte o zaman her günümüz bayram, bayramlarımız huzura, mutluluğa, dostluğa, kardeşliğe, birlik, beraberliğe açılan kapılar olur. Bu duygu ve düşüncelerle idrak edeceğimiz Kurban Bayramı'nızı tebrik ediyor huzur ve mutluluk diliyorum. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere Gül Name'de kalın...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...