30 Haziran 2017 Cuma

HÜZNÜM ÖZLEMLERİME GÖZYAŞI DÖKTÜ


Eski Ramazanlar gelir aklıma hüzünümün özlemlerime gözyaşı döktüğü anlarda... Yine eski Ramazanlar düştü aklıma son teravih namazında... Ellerimi uzattım dua dua semaya... Ve sordum kendime; "Ramazan Ayı'nı ne kadar idrak edebildin?"


Mahallemizde yalnız yaşayan teyzeler her sahur ve iftar soframızın konuğu olurlardı. Onlarla aynı sofrayı paylaşmak evimize bereket getirirken bizlerede huzur ve mutluluk olurdu. Her karesi huzur ve mutluluk dolu eski Ramazanları bu denli unutulmaz kılan ise insanlar arasındaki güven, sevgi, dostluk, birlik, beraberlik, dayanışma, paylaşma olguları ve milli-manevi duyguların gelenek, görenek ve kültürümüzle canlı tutulmasıydı.


Aynı mahallede yaşadığımız komşularla birbirimize, iftar için pişirdiğimiz yemeklerden verirdik. Farklı lezzetlerle zenginleşen, bereketlenen soframızda iftarımızı yapardık. İftar sonrası ya bir evde toplanır ya da hep birlikte Şehir Parkı'na ya da Şelâle'ye giderdik. Çaylarımızı yudumlarken hasbihâl eder, mahalledeki çocukların hazırladıkları sikeçleri izlerdik.


Bayram öncesi tüm evlerde hummalı bir çalışma olurdu. Bayram için tatlılar yapılır,  bayramda giyilecek giysiler hazırlanır, evler ve sokaklar temizlenirdi. Mahallede maddi durumu iyi olmayanlara mahalle halkı kendi aralarında topladıkları parayla bayramlık alırdı. Mahalledeki yaşlı ve hastalıkların evi de yine mahalle halkı tarafından temizlenir, tüm yaşlıların ve hastalıkların kişisel bakımları yapılırdı.


Ramazan Ayı'na veda ettiğimiz bayramın habercisi ve müjdecisi Arafe Günü'nde kâbir ziyaretleri gerçekleştirilir, Ramazan Ayı boyunca okuduğumuz Hatm-i Şerif tüm ölmüşlerimize bağışlanırdı. Ölmüşlerimizin hayrına mezarlığın kapısında hayır ikramları dağıtılırdı.


Arafe Günü Gecesi'nden bayram sabahına kadar tüm yüreklerde tatlı bir heyecan oluşurdu. Bu heyecan ile iç dünyası kıpraşınca uykusu kaçardı. Bayram namazı sonrası bayram kahvaltısı yapılır, ev halkı ve mahalle halkı ile bayramlaşılırdı. Akrabalar, arkadaşlar, huzurevleri, yetimhaneler ziyaret edilir, hediyeleşilirdi.


Eskiye dair o kadar çok anlatılacak güzellikler var ki... Neredeyse evlerin her odasında bilgisayar ve televizyonların bulunduğu, büyük küçük, yaşlı genç herkesin elinde farklı marka ve modelde cep telefonlarının olduğu bir dönemde bu güzelliklerin özlemini yaşıyoruz.


Sanal dünyanın sanal insanları olduk. Sadece bayramlarda değil hasta, taziye ve gözaydınlığı ziyaretlerimizde de birebir ziyaret etmek yerine mesaj gönderir olduk. Hatta öyle boşaltıldı ki tüm duyguların içi tabiri caizse kendi kabuğumuza çekilmiş bir halde yaşamaya başladık. Artık neredeyse mesaj atmaya dahi üşenir olduk.


Tüm özlemlerimizi yeniden yaşamak istiyorsak içine hapsolduğumuz kabuğumuzdan kurtulmamız gerekiyor. Bunun içinde en etkili yöntem; milli-manevi duyguların gelenek, görenek ve kültürümüzle harekete geçirilip öz de yaşanması ve nesilden nesile aktarılmasıdır.


Hüznüm özlemlerime gözyaşı dökünce eskiler depreşti sözcüklerimde... Ramazan Ayı'nı ne kadar idrak edebildim sorusuna cevap aradım secdemde... İdraklerdi sanırım Ramazan Ayı'nı anlamlı kılan, bayramları sevince boğan, her günü bayram yapan ve tüm yaşanılmışları özelleştiren hayatın seyrinde... Vessellâm...


23.07.2017


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

18 Haziran 2017 Pazar

KIYMATLILAR GÜNÜ


Nerde bir bisiklet görsem ilk babam gelir aklıma... Gözlerinden yaş süzülsede dudağından tebessüm çakan insandır tüm acılara... Dede olmuştur her dönemin yiyecek ve oyuncakları ile sevindirdiği tüm çocuklara... Yardımseverliği, misafirperverliği, cömertliği, eşine, evlatlarına, komşularına, arkadaşlarına tabiri caizse tüm insanlara karşı sergilediği örnek ve sevecen kişiliği, başındaki kasketi ve bisikletleri ile tanındı toplumda...

Tarsus'taki Tahtalı Cami'yi yaptıran ve aynı camide kitabesi bulunan, tarih kitaplarında da adı geçen Hacı Mehmet Köse'nin torunu olan babam dedesinin hayır ve bereket kokan kişiliğini fazlasıyla taşımaktadır. Her yaşadığı ve yaşattığı ile her kesimden insanın sevgisini kazanmış, hayatı birbirinden güzel yaşam hikayeleri ile dolu bir insandır.

Doktorların masada kalır ya da bitkisel hayat yaşayabilir dedikleri babamda 1998 yılında geçirdiği beyin ameliyatından sonra yüksek derecedeki yaşam enerjisinin verdiği güç ile sadece bir miktar sinir kontrolsüzlüğü oluştu. Bu rahatsızlığına rağmen kişiliğinden hiçbir şey kaybetmeyen babamın sinir kontrolünü yapamadığı anlar matraklıklarla dolu... Eve gelen misafirler ikram edilenleri yemeyince üzülen babam o ikramları yedirinceye kadar misafirin yanından ayrılmaz. Gelen misafir bir ikramı beğendiyse bir sonraki gelen misafirin beğeneceği ikrama kadar üç evladına ve kendi evine misafirin beğendiği o ikramdan kilo kilo alır. Enson babamın evinde evlatlarına verdiği yemek davetinde yanlışlıkla ağzımdan kaçırıp ciğerin çok güzel olduğunu söylediğim günden bugüne ailece ciğerlerle bayağı bir hemhal olduk.

Emekli olmasına ve ilerleyen yaşına rağmen kendisine ait iş yerinde çalışmaya devam ediyor. O'nun evde kaldığı tek gün var. O da 2007 yılına kadar belirli zaman aralıklarında sokağa çıkma yasağı konularak yapılan nüfus sayım günüdür. Ameliyat olduğu dönemlerde de hastanede ve evde tutmak adına tüm hastane personeli ve ev halkı ile birlikte çok büyük mücadeleler verdik. Bu süreçte iki kez serumu ve sondasıyla hastaneden iş yerine kaçmışlığı vardır. Hastenedeki tedavi süreci bittiği gün hastane kapısında ettiği şükür duası güvenlik görevlileri başta olmak üzere herkesi ağlatmıştır.

Milli, dini, özel gün ve gecelerde eşine, evlatlarına, torunlarına, sevdiklerine hediyelerle jest yapmayı çok sever. Aynı şekilde hatırlanmaktan çok büyük mutluluk duyar. Bir defasında iş yerinde haberleri izlerken 14 Şubat'la ilgili haberi görünce yerinden fırlayıp iş yerini dahi kapatmadan anneme hediye almaya çıkmış. Ancak yaptığı panik ve telaşla nereye gideceğini bilemeyince aynı cadde üzerinde bulunan marketten çeşitli şekillerden oluşan makarna paketi yaptırmış. Bu makarna paketini bir gül ile getirip anneme verdi. Annemin o gün arkadaşları gelmişti eve... Babamın anneme bu jesti karşısında orada bulunan kadınlar hem alkışladılar hem de latifeyle "saçımızı yolasımız geldi, bize böyle jest yapan yok" dediler.

Hayatının her karesi farklı bir güzellikte olan babam her ne kadar milli, dini, özel gün ve geceleri unutmasada O'nun için yılın 365 günü özeldir. Ve O'na göre tüm günlerin tek bir adı vardır. 'Kıymatlılar Günü...' Birine hediye verirken ya da bir günü kutlarken "Kıymatlılar Günün kutlu olsun" der. Eşine, evlatlarına, torunlarına ve tüm sevdiklerine çok değer verdiği için bu ifadeyi kullanır.

Bugün 'Babalar Günü...' Babamın ifadesiyle evine, eşine, çocuklarına ve yaşadığı topluma kıymet verenlerin günü... Sadece bir gün değil bir ömür boyu sevgi, saygı ve dua ile anacağım başta babam olmak üzere tüm babalarımızın her günü kutlu olsun. Evlat duygusunu yaşayamamış her yürek bizlerin manevi babasıdır. Onların da gününü ayrıca kutluyorum. Babasını kaybetmiş kardeşlerime sabır diliyor vefat etmiş tüm babalarımıza rahmet diliyorum. Tüm kıymetlilerimizin 'Kıymatlılar Günü' kutlu olsun... Vesselâm...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

17 Haziran 2017 Cumartesi

CENNET KOKUSU BEBEK KOKUSUNA KARIŞTI

Kucağınıza aldığınızda daha ilk dakikalarda hissettiğiniz bebek kokusunun dünyadaki tüm deodorantları bir araya getirseniz dengini bulamazsınız. Eşi benzeri bulunmayan en doğal en manevi bu kokuyu çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun unutamazsınız.


Katıldığım bir cenaze töreninde şahit olmuştum. Bir teyzenin çocuğu vefat etmişti. Teyze 90 yaşındaydı vefat eden çocuğu da 64 yaşındaydı. Teyze titreyen elleriyle ve yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla "gözümdem sakındığım bebek kokulum seni toprağın altına nasıl koyacağım" diye ağıt yaktı. O'nun bu ağıtı orada bulunan herkesi ve beni derinden etkiledi. Yıllar geçse de kulaklarımdan hiç dinmeyen bu ağıt anne ve babanın gözünde çocuğunu anlatıyordu nağme nağme...
Geçtiğimiz günlerde ardı ardına gelen şehit haberleri tüm ülkeyi yasa boğdu. Hepsi de anne ve babalarının bebek kokulu çocuklarıydı. Ayrı değerde ve farklı hayat hikayeleri ile milli ve manevi duygularımızı harekete geçiren bu aslan yürekli yiğitlerden özellikle ikisinin hayatını çok gıpta ettim.  Şırnak’ın Uludere İlçesi'nin Şenoba Beldesi'nden kalkan helikopterin yüksek gerilim hattına takılarak düşmesi sonucu şehit düşen Türkiye’nin ilk kadın ilçe Jandarma Komutanı Şehit Yarbay Songül Yakut ve ilk görev yeri olan Batman'ın Kozluk ilçesinde şehit düşen öğretmen Aybüke Yalçın...


Ecdatları Nene Hatun, Adile Hala ve nice kahraman Türk kadınları gibi biri ülke savunmasında silahıyla, diğeri de toplumun eğitiminde kalemiyle ülkemizi ileri medeniyetler seviyesine götüren yolda mücadele ettiler. Biri 40 yıllık diğeri 22 yıllık ömründen insanlığa rehber olacak nice anıları geride bırakarak bu dünyadan ayrıldılar.


Toplumun inşaasında en etkili rol kadınlarındır. Bu rolü gerçek anlamda üstlenen, hayatları ve ölümleriyle devleşmiş bu iki kadının geride bıraktıklarıyla tüm toplum ve özellikle kadınlar kendilerini silkelemelidirler. Hayata ve yaşadığı topluma kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle iç muhasebe yapmalıdırlar.


Annelerinin bebek kokulu çocukları bu iki kadını sevgi ve dua ile yad ediyorum. Şehitlerle cennet kokusuna bürünen ülkemizde cennet kokusunun bebek kokusuna karıştığı bu günlerde terörü ve yandaşlarını lanetliyor, bu muhteşem kahraman kadınlarımız başta olmak üzere tüm  kahraman şehitlerimize Allah'tan Rahmet, ülkemize ve milletimize sabır diliyorum.


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


6 Haziran 2017 Salı

BEREKET DİYÂRINA CAN GELDİ


Tarsus; bolluğun, bereketin, maneviyatın, tarihin, coğrafyanın her şeyden öte medenîyetin başkentidir. Kurulduğu günlerden bu günlere birçok medenîyete ev sahipliği yapmış, farklı inançları bir araya getirmeyi başarmış kozmopolit bir kenttir.


Tarih boyunca birçok siyasî lider tarafından yönetilen kent en verimli yönetimi Burhanettin Kocamaz zamanında gördü. Kent bu verimli yönetim ile gelişti, güzelleşti ve ilgi odağı oldu. Kente yönetimi ile bu denli farkındalık kazandıran Kocamaz bayrağı her kesimden insanın sevdiği, yenilikçi ve projelerin sultanı Şevket Can'a teslim etti. Tabiri caizse kente yeni lideri ve yönetimi ile can geldi, canlılık geldi.


Burhanettin Kocamaz ile gelişen, güzelleşen ve ilgi odağı olan kent Şevket Can ile canlanarak hızla gelişmeye, büyümeye devam etmektedir. Durmak bilmeyen hizmet ağına her geçen gün bir yenisini ekleyen ve Tarsus halkını farklı projelerle buluşturan Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can'ın iftar ve sahur programları en güzel projelerindendir. Bu projelerle Danyal Aleyhisselâm ve Eshab-ı Kehf ile maneviyatın başkenti olan Tarsus'a huzuru getirerek toplumdaki birlik, beraberlik, dayanışma, paylaşma ve yardımlaşma duygularını harekete geçirmeyi amaç edinmiştir.


İftar programlarına birkaç kez katılmak nasip oldu. Bu programlarda organizedeki güzellikleri ve maneviyatı, belediye çalışanlarının ilgi, âlâka, özverili çalışmalarını ve güler yüzünü görürken programlara katılanların bazılarının memnuniyetini, bazılarının ise memnuniyetsizliğini gördüm.


Bir defasında arkadaşımla gittiğim iftar programına çalışmalarımızın yoğunluğundan biraz geç katılmıştık. Ezana 20 dakika kala gittiğimiz programda oturacak yer bulmuştuk ancak yemek kalmamıştı. Son dakikalarını dinlediğimiz ilahi konseri, edilen dualar, programın muhteşem organizesi bizi manevi alemde yolculuğa çıkartmıştı. Bu yolculukta mutluluğa kanat çırparak huzura demir atmıştık, unutulmaz anlar yaşamıştık. Çünkü biz o programa yemek yemek amacıyla değil manevi havayı solumak amacıyla gitmiştik. Program sonrası Ulu Cami'de akşam namazımızı kıldıktan sonra Ulu Camii bahçesinde meşhur menengiç kahvesi ve çay içip, bisküvi yemiştik... Ve o an şükrün kıymetini öğrenmiştik...


İftar programlarında bazı katılımcıların; bir tabltod yemeği orada yeyip birkaç tabltod yemeği de evlerine götürmesi, 6-7 tabltod yemeği aldıktan sonra ezanı beklemeden oradan ayrılmaları, kargaşa çıkarmaları, yemeklerini yeyip yeyip memnuniyetsiz bakmaları ve konuşmaları dikkatimi çekti. Bu programlar birlik, beraberliği sağlayarak yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanın önemine dikkatleri çekmek, bu duyguları harekete geçirmek adına organize edilmiştir. Programa katılanlar yemek yeme ve yağmalama derdine düşerse program bünyesinde yapılan yemekler tabiki herkese yetmez. Bu da beraberinde kul hakkını getirir. Ki Yüce Mevlâ kul hakkı ile ilgili tüm insanlığa Kur-an'dan mesajlar sunmuştur. Bakara Sûresi 188. ayetin de Yüce Allah "Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin” buyurarak kul hakkına dikkatleri çekmiştir.


Başkanımıza haddim olmayarak edindiğim gözlemlerden ve aldığım duyumlardan yola çıkarak bir vatandaşı olarak âcizane tavsiyem; iftar programlarında yaşanılan sıkıntıların bir daha yaşanmaması için bir acil eylem planı oluşturulabilinir. Bu acil eylem planı içinde gözlemci görevli sayısı arttırılabilir. Programa katılan kişiler ister protokol, ister köylü, ister Suriyeli, isterse Tarsus içinden ve Tarsus dışından katılan kişiler olsun hiç kimseye özel bir yer ayrılmamalı böylece birlik, beraberlik ve kaynaşma en güzel şekilde sağlanabilir. Her bir protokol bir masaya oturtulup o masaya protokolün ismi verilerek (örneğin 'Şevket Can İftar Masası' gibi) insanlarda masada oturma kültürü, iftar saatini bekleme adabı gibi konular bu şekilde aşılanabilir, böylece masalardaki kargaşa önlenebilir. Yemek dağıtan görevlilerin etrafını kargaşa oluşturarak çevreleyen kişilere yemek verilmeyip sadece masalarda oturan kişilere yemek verilebilir. Masalara numara verilip, görevliler masa sayısına göre gruplandırılarak gözlemci görevliler denetiminde dağıtım yaptırılabilir. Yemek kartı sistemi oluşturulabilir; belirli noktalardan yemek miktarına göre belirli sayıda günlük olarak verilen yemek kartıyla gelen kişilere yemek verilebilir.


Dili, dini, rengi ne olursa olsun her kesimden insanı bir araya getirmeyi başaran ve onları büyük bir sevgi ile kucaklayan Tarsus Belediye Başkanımız Şevket Can'ı yapmış olduğu projelerinden ve çalışmalarından dolayı yürekten tebrik ediyorum. Bereket diyârı Tarsus ve Tarsus halkına can katan projelerin sultanı başkanımıza sonsuz başarılar diliyorum. Varlığının daim olması temennisiyle...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

2 Haziran 2017 Cuma

ADI GİBİ HANIM

Şehitishak Mahallesi'ne taşındığım 2004 yılında atalarımızın zikrettiği "ev alma komşu al" sözünün anlatmak istediğini yaşayarak öğrendim. Bir komşunun insan yaşamındaki önemini ve etkisini daha iyi anladım. Komşu hayatınızı ya çekilmez yapar ya da hayatınıza anlam katar.

Acımın en derin olduğu yıl tanıştığım mükemmel bir insandı. Bana komşu, arkadaş, abla her şeyden öte dost olurken kızıma büyük anne, teyze oldu. Acımın en etkili ilacı, mutluluğumun tebessümü oldu. Benimle ağladı, benimle güldü, benimle nefes aldı, hayatıma anlam kattı.

Bir defasında bizim evde sabaha kadar oturup sohbet etmiştik. Birbirimize hayatımız boyunca yaşadığımız anılardan bahsetmiştik. Kimi zaman gözyaşlarıyla ağlayıp kimi zaman da kahkahalarla gülmüştük. Tüm hayatı ibretlik yaşam öyküleri ile doluydu ancak ben O'nun en çok evlilik hayatından etkilenmiştim. Ve o gün O'na kitaplara ve filmlere konu olacak mükemmellikte olan hayatını kitaplaştıracağıma dair söz vermiştim. Nasıl da mutlu olmuştu o an...

1.5 yaşında yetim kalan, 4 yaşında kendi kendine okuma yazmayı öğrenen kızımı her gün ziyaret ederdi. Saçlarını koklayıp okşardı. Günlük gazete, hikaye ve boyama kitapları getirirdi. Kızıma günlük gazeteleri okutur o okurken de gülme krizlerine girerdi. Zira 4 yaşındaki bir çocuğun çocuk diliyle ve hareketleriyle gazete okuması çok matraktı gerçekten. Kızım olmadan yemek yemez, gezmeye gitmezdi.

Masum bakışlı, tertemiz saf duygulara sahip, yüzünden tebessümü sofrasından hiç misafiri eksik olmayan, adı gibi hanım olan bir gönül dostuydu. Herkes tarafından sevilen vatanını, milletini, bayrağını, ailesini, akrabalarını, arkadaşlarını ve komşularını seven çocuklarına ve yaşadığı topluma örnek bir anne örnek bir insan, eşine sadık bir eş olan iyi bir yoldaştı.  Yardımsever, tüm insanlarla iletişimi kuvvetli güvenilir bir sırdaştı.

Hanım Ablacığım; sivil toplum hayatım boyunca yapmış olduğum tüm proje ve çalışmalar da hep destekçim oldun. En büyük arzun ve duan şehit olmaktı. Seninle yapmış olduğumuz tüm çalışmalarda, gittiğimiz her yerde, bulunduğumuz her ortamda bu arzunu dile getirirdin. Alnındaki secde izi bu arzunun ve duanın şahidiydi. Ben de şahitlik ederim ki senin en büyük arzundu.

Mübarek bir ayda oruçlu iken trafik kazası geçirdin, mübarek Cuma Gecesi'nde yine oruçluyken vefat ettin. Ben biliyorum ki şehitlik arzusunda olanlar trafik kazasında öldüklerinde arzuları olan şehitlik mertebesinde Rahman'ın huzuruna çıkıyorlar, şehadet şerbetini içiyorlar. Şehadetin ve vuslatın mübarek olsun canım Hanım Ablacığım... Seni Rahman'ın şefkatli kollarına, Rahmet'ine emanet ediyorum. Peygamber Efendimiz ile el ele sevinç çığlıkları ata ata direk cennete girenlerden olman için dua ediyorum. Seninle beni dünyada komşu eyleyen Yüce Mevlâm sonsuzluklar aleminde de bizi komşu eylesin. Bizleri Peygamber Efendimiz'in liva-i hamd sancağı altında bir araya getirsin. Seni çok seviyorum. Ve senin de beni çok sevdiğini biliyorum. Ve sana söz verdiğim üzere seni anlatacağım kitabı mutlaka kaleme alacağımı bilmeni istiyorum. Son nefesime kadar hep duacın olacağım. Şimdi Allah katındaki iftar sofrasından doya doya ye ve kana kana iç... Sonsuzluklar aleminde görüşmek üzere... Güle güle...

El Fatiha...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

BİR ÖLÜR BİN DİRİLİRİZ


Ardı ardına gelen şehit haberleri ile yüreklerimiz dağlanırken iftarda ve sahurda aşımız acı oldu. Bazı haneler ise acıdan öte ateşi yudumladılar göz yaşlarının sağanak sağanak yağdığı feryad-ı figanda...


Her bir karışı kahraman ecdadın kanıyla yoğrulmuş, her beldesinden şanlı tarihin fışkırdığı bir ülke de yaşıyoruz. Ne mutlu ki bize tarihiyle, coğrafyasıyla, kültürüyle, gelenek ve görenekleriyle eşi bulunmayan bir ülkenin mensubuyuz ve ne mutlu ki böylesi bir ülkeyi bizlere kazandıran ve miras bırakan, tarihe ismini altın harflerle yazdıran kahramanların torunlarıyız.


Komşusu açken uyuyamayan, yardıma ihtiyacı olana karşılıksız yardımcı olan, birbirinin acısını acısı ve mutluluğunu mutluluğu bilen kısacası karşısındakinin haliyle hallenebilen, vatan, millet ve bayrak söz konusu olduğunda serdengeçen bir milletiz. İşte bu sebeple nice kahramanlık destanının baş kahramanı olduk nesiller boyu dillerde dolanan...


Döneminin Fatih' i olup nice fetihler gerçekleştiren, Çanakkale ruhunu nesilden nesile taşıyan, Kurtuluş Savaşı'nın azmi ile yaşayan mehmetçiklerimizin ibretlik yaşam öyküleri ve şehadet haberleriyle milli ve manevi duygularımız depreşti, bu duygularla milletimiz birkez daha silkelendi. Fetih ruhuyla, Çanakkale ruhuyla, Kurtuluş Mücadelesi ruhuyla bir kez daha dirildi.


Bir ölür bin diriliriz. Bir asker şehit düşünce cennet kokusunu hissederiz. Onunla birlikte ölür, O'nu Rahman'ın Rahmetine emanet ettikten sonra her şeye inat yeniden diriliriz. Duruşumuz daha dik, bakışımız oldukça aydın ve keskin, net kararlarımızla her bir adımımızda dünyayı sallayarak kaldığımız yerden devam ederiz. Hiç bir güç, hiç bir şey bizi durduramaz ve yıldıramaz. Çünkü biz Türkiye'yiz.


Rahmet, bolluk ve bereket ayında ardı ardına gelen şehit haberleriyle yaşadığımız üzüntülerin mutluluğa, göz yaşlarının tebessüme, feryad-ı figanların sevinç çığlığına dönüşmesi temennisiyle ülkemizi sağduyulu olmaya devat ediyorum. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Bu ülkeye bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın. Havada, karada, denizde görevi başında iken şehitlik mertebesine yükselmiş mehmetçiklerimizin ruhu şad olsun. Hayatta olan mehmetçiklerimizin Rahman yardımcısı olsun, tüm kötülüklerden muhafaza buyursun. Her şeyden öte tüm ülkemizi benlikten korusun, biz olmanın şuuruna ulaştırsın. Vesselâm...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...