Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz'in 'hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış' sözünden aldığım ilhamdan ve büyüklerimden aldığım terbiyeden yola çıkarak her zaman ve mekânda tedbirli olmak için mücadele ederim.
İnsanın dili, dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun maddi durumuna göre ileriye dönük yatırımları olmalıdır. Örneğin; ben evimden unu, yağı, şekeri, çayı, patatesi ve soğanı gücüm ölçüsünde hiç eksik etmem... Hastalık, ölüm, göz aydınlığı gibi ani durumlarda ve yoğun çalışma temposu içine girdiğimde kullanabileceğim birkaç yemek çeşidini dondurucumda mutlaka bulundururum. Ev idaresinde itidalli ve tedbirli olmayı yeğlerim her zaman... Beni dünyada da ahirette mutlu edecek, Allah'ın hoşnutluğunu kazanacağım manevi yatırımlarımıda amel sandığımda toplarım.
Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan koronavirüs dolayısıyla alınan tedbir kararları kapsamında bir süredir evlerimizdeyiz. Sağlıklı bir toplum için bu kararlara ne kadar uyuyoruz konusu muamma olsa da en azından salgın hastalıklarla ilgili bir hayat tecrübesi ediniyoruz.
Koronavirüs dolayısıyla iki gün boyunca sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İlandan beş dakika sonra insanlar büyük bir panikle tüm sağlık kurallarını hiçe sayarak yollara döküldü. Amaçları iki günlük yiyecek stoğu yapmaktı. Unutmayalım ki; 288 gün boyunca aç ve susuz ayakta kalan insanların bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. İki gün için bu hengame yakıştı mı Türk Milleti'ne?..
Peki, değdi mi dejenere olmuş önyargılarla karabasan bir hayatın panik atlayanları olmaya?.. Değdi mi normal zamanlardan iki kat fazla dikkat etmemiz gereken konuları ayaklar altına almaya?.. Değdi mi içki ve meze için sokakta itip kalkarak koşarken yanımızdaki ihtiyaç sahibi insanları unutmaya?.. Değdi mi değmedi mi?.. Eşiğimizden girenleri görünce anlayacağız...
En büyük hayalim Afrika'yı görmekti. Yıllar önce gerçekleşti. Yazılı ve görsel basında gördüğümüz derisi kemiğine geçmiş insanların ülkesi Sudan nice hayat tecrübelerini edindiğim bir ülke oldu. Mercimek ve bakla lapasından başka yiyecekleri olmayan, açlık ve kıtlığa rağmen şükretmesini bilen insanları tanıdım burda... Türkiye'den götürdüğüm renkli ve küçük şekerlemeleri dağıtırken yanlışlıkla iki tane alınca birini bırakıp 'ben bir tane aldım, diğerini başka arkadaşıma verin' diyen çocukların masum bakışlarında paylaşmanın ve kardeşliğin erdemini gördüm. Onurun, bilginin, asaletin, zerafetin, nezaketin, saygının ve sevginin açlıkla toklukla, zenginlikle fakirlikle, din ile dil ile, ırk ile renk ile alakası olmadığını öğrendim.
İnsanı ne açlık, ne yokluk, ne de hastalık öldürür. İnsanı ancak; alıştığı tokluğu, bencilliği, bilgisizliği, duyarsızlığı ve tedbirsizliği öldürür. Üllke ve toplum olarak birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olduğumuz, olağanüstü durumlarda alınan kararlara uyduğumuz, geçmişten aldığımız derslerle geleceğe yön verdiğimiz sürece ölümsüzleşerek başarı ve mutluluğu elde ederiz. Vesselâm...
Emine KUREN
http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...