2 Temmuz 2017 Pazar

KUMBARA

Soğuk bir kış günü, lapa lapa kar beyaza bürürken dört bir tarafı, doğum sancıları tutmuştu. Köy yollarının kapalı olmasından ve telefon tellerinin kopmasından dolayı ulaşımda sıkıntı yaşanmış, tüm köyü büyük bir panik ve telaş sarmıştı. Bu panik ve telaşla kar kızağı ile köyden şehire doğum için giderken bebeğini dünyaya getirmiş ancak bebeğini kucağına alamadan yolda vefat etmişti.


Karla kaplı köy yolunda dünyaya geldiği için babası ona Berfin ismini vermişti. Berfin küçük yaşlarda hayatı göğüslemiş, zor şartlar altında çok büyük mücadeleler vermişti. Önce köy hayatı ve ardından üniversite ile gelen şehir hayatı O'nu başarıya götüren basamaklar, tüm bu basamakları adımlarken en büyük destekçisi ise babasının verdiği nasihalar olmuştu.


Bir doğum günü akşamında babasıyla çaylarını yudumlarken, babası kendisi için hazırladığı doğum günü paketini buğulu gözlerle ve hayatının dönüm noktalarını oluşturacak sözlerle verdi. Babasının yürek kalemi ile tecrübe defterine not aldığı cümleler, söz olup dökülürken, büyük bir heyecan ile hediye paketini açtı. Hediye paketinin içinden çıkan ay yıldızlı kırmızı kumbarayı eline alarak babasının boynuna sarıldı, alnından ve ellerinden öperek teşekkür etti.


Berfin babasının kendisine verdiği bu kumbaraya, babasının nasihatlarını dinleyerek, hergün bir miktar para attı. Ay sonunda biriken bu parayı önceden tespit ettiği ihtiyaç sahibi başarılı bir öğrenciye ve yoksul bir aileye bağışladı. Mücadelelerinin ve sabrının meyvesini hayatının her safhasında toplayan Berfin, babasının ölümünün ardından da devam ettiği bu davranışıyla, birçok kişiye örnek olurken, bir o kadar kişininde geleceğe dair belirlediği hedeflerinin umudu oldu.


Son nefesine kadar yanından hiç ayırmadığı kumbarayla nice gençlerin, nice ailelerin umut ışığı olan Berfin'in bu örnek davranışını günümüzde de devam ettirenleri görünce çok mutlu oldum. Sosyal sorumluluk bilinciyle bu güzel hasleti ben de bir yaşam felsefesine dönüştürdüm. Ve gittiğim her yerde insanlara bu hikayeyi anlattım.


Toplumumuzun vazgeçemediği altın günlerinde onlarca pasta, börek israf ediliyor. Hem bu israfı engellemek, hem de bir umut ışığı olmak adına pastalara, böreklere edilen masraflarla ve damlaya damlaya göl olur misali kendi aramızda topladığımız meblalarla bir öğrenciye burs verebilir, bir yoksulun sofrasında ekmek, tuz olabiliriz. Tüm bunları yaparken gün arkadaşlarımızla, ailemizle istişare etmeyi ve yaşadığımız mahallede, köyde bizlerin bir tebessümüne ve bir güzel sözüne ihtiyacı olan nice insanlar olduğunu unutmamalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle vatan, bayrak ve millet aşkıyla ülkesine can katan tüm canlara selam olsun...


 Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

YED-İ BEYZÂM...


En kıymetlim; 'Yed-i Beyzâ' yani beyaz el Hz. Musa'ya verilen en büyük mucizeydi. Bu mucizeyle devrinin kötülüklerini yok etmek adına mücadele verdi. Arâf Sûresi 108. ayet başta olmak üzere birçok ayette bahsi geçen bu mucizeden yola çıkarak 2001 yılının Haziran A'nda dünyaya merhaba dediğin gün adını Beyzâ koyduk. 


Bana annelik duygusunu yaşatan en büyük mucizem; seni ilk kucağımıza aldığımızda beyazının saf ışıklarını saçtın dünyamıza... İşte o an huzur yağdı sağnak sağnak hayatımıza... Evimizin bitmez, tükenmez bereketi oldun adeta...

Peygamber Efendimiz'in kokusunu saçının her telinde ciğerlerime kadar hissettiğim yetimim; Peygamber Efendimiz'le aynı kaderi paylaştığın gün bir yaşındaki masumiyetinle yüzüme dokunup, burnumu öptüğünde hayatın imtihanlardan ibaret olduğunu, inanarak ve mücadele ederek bu imtihanların üstesinden gelebileceğimizi hissettirdin bana... Seninle birlikte adımladığımız hayat yolunda bazen acıları yudumladık gözyaşlarıyla bazen de mutluluğa kanat çırpardık sevinç çığlıklarıyla... Tüm bu yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz bize kalkan oldu hayatın engebeli yollarında... Ve her şeye rağmen mücadele etmemiz gerektiğini öğretti yılmadan, yorulmadan dua dua...

Kimi zaman kardeş, kimi zaman arkadaş, kimi zaman dost olduğumuz bir tanecik evladım; hem benim, hem babanın öğrenci olmasından dolayı ilk oyuncakların kalem, defter ve kitap oldu. Sana hamileyken ve seni dünyaya getirdikten sonra seninle sürekli konuştuk. Sana ninniler, türküler söyleyip, Kur'an okuduk. Tüm bunlardan olsa gerek 8-9 aylıkken emeklemeden yürüdün ve konuştun. 4 yaşındayken de kendi kendine okuma-yazmayı öğrendin. Günlük gazeteleri okurken sergilediğin davranışların yıllar geçse de gözlerimin önünden hiç gitmiyor.

Yoldaşım, sırdaşım, geleceğe dair hayallerimin başkahramanı; doğumundan bu yaşına kadar sergilediğin mücadelelerinin ve başarılarının bana her zaman onurunu, mutluluğunu yaşattın. Yine bir mücadelenin başarısı olarak İtalya'ya gideceksin. Bu gidişin kendine, ailemize, vatanımıza ve milletimize hayırlar getirsin.

Varlığı şükür sebebim Yed-i Beyzâm; milli ve manevi duyguları özde yaşayarak, örnek yaşantısıyla toplumun neferi olman duası ve temennisiyle Rabbimiz, Peygamber Efendimiz, melekler ve şehitler yoldaşın, yolun açık olsun. Beni bıraktığın yerde sevgiyle ve duayla seni bekleyeceğimi bilmeni istiyor, görüşmek üzere seni bana mucize kılan Allah'a emanet ediyorum. Seni Allah için çok seviyorum ve o güzel yanaklarından öpüyorum.

Seninle sonsuza dek birlikte olmak isteyen annen...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

BİR AŞK HİKAYESİ


Evliliklerinin üçüncü ayında  tatil yapmak adına çıkmışlardı yola... Büyük bir heyecan ve mutlulukla arabaya binerken birbirlerine duydukları aşk gözlerinden okunuyordu adeta... Kat ettikleri yol aşklarını devleştiriyordu yürek atışlarında...


Direksiyon başındaki eşine dakikalarca baktıktan sonra eşinin saçını okşadı ve vitesteki elinin üzerine elini koyarak O'na duyduğu sevgiyi ve aşkı dillendirmeye başladı. Eşi de aynı şekilde duygularını dile getirdi. Karşılıklı dillendirilen duygular sel olup akarken yüreklerinden, fren sesi ve çığlıklar gökyüzüne yükseldi...


Karşı şeritten gelen tırın şoförü önündeki kamyonu sollayınca direksiyon hakimiyetini kaybederek genç çiftin bulunduğu arabaya çarpmıştı. Bu çarpma sonucu ağır yaralanan çift hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınmıştı. Ali yaklaşık bir ay süren tedavinin ardından hastaneden çıksada Ayşe yoğun bakımdaki 6 aylık tedavi sürecinden sonra bitkisel hayata girmişti.


Hiç beklemedikleri anda trafik kazasıyla  hazanlar dökülmüştü 'iyi günde kötü günde' diyerek başlayan evliliklerinin ve mutluluklarının üzerine... Kor bir ateş düşmüştü büyük bir aşkla bağlandıkları yüreklerine...  Ya bu kor ateşini söndüreceklerdi ya da alevlenen kor ateşinde kaybolacaklardı...


Canı gibi çok sevdiği eşi Ayşe, artık bitkisel hayattaydı. Ayşe ile daha iyi ilgilenebilmek için evlerindeki bir odada yoğun bakım ünitesi kurdu. Her sabah uyandığında ilk önce Ayşe'nin yanına giderdi. Ayşe'nin kişisel bakımını yaptıktan ve ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra O'nunla konuşurdu. O'na günlük gazeteleri okur, sevdiği şarkılardan söylerdi. Tam yedi yıl boyunca sabır taşını göğsünün üzerine basarak, göz yaşında sevgisini sandal yapıp, ufka giden yolda kürek sallayarak ilgilendi Ayşe ile...


Herkes kendisi gibi sabırlı değildi. Aile bireylerinden şikayet geldikçe karısının üzerine kapanıp saatlerce ağlıyordu.  Böyle zamanlar da karısının nefesindeki sıcaklıkta şükür deryasına dalıyordu.


Melek Hemşire hastanede iki ayda bir yapılan tedavilerde en büyük yardımcısıydı. Moral kaynağı Melek Hemşire'yle dertleşmek az da olsa rahatlatıyordu. Yine birgün O'nunla dertleşirken eşinin vücudunda oluşan yaralara duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Dile getirirken gözyaşlarını tutamadı. Öyle ki bir ara hıçkırık sesleri hastane koridorunu inletti. Melek Hemşire bu zorlu yolda sabrının mükafatını mutlaka alacağını söyleyerek teselli etmeye çalıştı. Ve bittim noktasında kuluna yetişen Allah'ı hatırlattı. Yaşadığı tüm bu zorlukların ardından gelecek olan kolaylıkları ve güzellikleri anlattı.


Yıllar gözlerinden yaş olup akarken adı gibi karekteride melek olan hemşireden evlilik teklifi aldı. Bu evlilik teklifi karşısında çok şaşırdı, hüzünlendi. Günlerce düşündü. Avukat arkadaşlarına ve çevresine danıştı. Aile danışmanlarının gözetiminde ve arkadaşlarının desteği ile çocuk esirgeme yurdunda hayatı adımlamış Melek Hemşireyle evlilik sözleşmesi yaparak evlendi. Evlilik sözleşmesinde tek madde vardı. O da büyük bir aşkla bağlı olduğu ilk göz ağrısı ile ilgiliydi. Kaç yıl olursa olsun ilk göz ağrısına ölünceye kadar en güzel şekilde bakılacaktı.


Yaşantısıyla herkesin takdirini kazanmış Ali'nin yükü Melek Hemşire ile evlendikten sonra azalmıştı. Anne ve baba özlemiyle büyüyen Melek tüm bu özlemlerini hayatının anlamı Ali'de gidermişti. Canından çok sevdiği Ali'nin mutluluğuna mutluluk katmak, bitkisel hayattaki Ayşe ile daha çok ilgilenebilmek için görevinden de istifa etmişti. Bu fedakarlığı ile Ali'nin gönlünü feth etmişti.


Yıllar sonra baba olmanın mutluluğunu yaşamıştı. Uğrunda senelerce fedakarlık yaptığı ilk göz ağrısının adını verdiği kızı tüm acılarına merhem olmuştu... Melek Hemşire verdiği sözde durup ölünceye kadar Ayşe'ye bakarken ardı ardına dünyaya getirdiği 3 evladı gösterdiği fedakarlığın en büyük ödülü olmuştu.


Hayatın en kaçınılmaz gerçeğidir ölüm... Ayşe bu acı gerçeği trafik kazasından 20 yıl sonra yaşadı. Ali onu toprağın bağrına emanet ederken, ellerinden savrulan toprağa göz yaşları karıştı. Ali, Melek ve çocukları; bir araya gelme vesileleri Ayşe'nin mezarı başında saatlarce ağlayarak dua ettiler. Aşkı ve hayatı destanlaşan Ali ve O'na bu destansı hayatta dayanak olan Melek Hemşire de fedakarlığı ile tüm gönüllerde taht kurdu.


Hayatlarından yaşama dair dersler çıkardığımız tüm canları minnetle anıyorum...

(Gerçek Yaşam Öyküsü)


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

ZAFER SANCAĞINI GÖNDERE ÇEKEN KADIN


Türkiye'deki kadın profillerini gündeme taşımak amacıyla çıktığım yolda ilk durağım Topaklı Köyü, beni köye çeken ise yaşamı ve başarısıyla herkesin takdirini kazanmış Asuman Çetin oldu.


Asuman'ı sosyal medyadaki paylaşımları ile tanıdım. Sosyal medyada üyesi olduğu grubun yönetimiyle yaptığım görüşmelerin ardından beni Asuman'la bir araya getirdiler. Bu anlamlı buluşmaya vesile olan grup yönetimine  teşekkürlerimi sunuyorum.


33 yaşındaki Asuman yüreğindeki sevginin sıcaklığını etrafına hisettiren, dudaklarından ve gözlerinden tebessüm hiç eksik olmayan bekar bir girişimci. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın kırsal kalkınma desteklemeleri kapsamında, genç çiftçi projelerinin desteklenmesi programından, 2016 yılında 'Kanatlı Projesi'yle genç çiftçiler kervanına kadın kimliği ile katılmış.


Sabahın ilk ışıklarıyla bir gününün başladığını belirten Asuman bakımını üstlendiği hayvanlarının bakımlarını yaptıktan sonra yemek ve dinlenmek gibi ihtiyaçlarının dışındaki tüm zamanını hayvanlarıyla geçirdiğini söyledi. Tüm bu yaptıkları söz olup dilinden dökülürken, heyacanı kalp atışlarında duyuluyordu adeta...


Duygularını açık yüreklilikle dile getirirken hasbelkader müracaat ettiği 'Kanatlı Projesi'nin bir parçası olmasının mutluluğu gözlerinden ve davranışlarından okunuyordu. Benimle konuşurken ara sıra hayvanlarına sarılıp,  öpmesi ve onlarla konuşması bu mutluluğun en anlamlı ifadesiydi.


Çocukluk hayaline yıllar sonra kavuşan genç çiftçi Asuman; başarısının sırrının sevmekten geçtiğini söylerken, sevgi ve emeğin ayrılmaz bir bütün olduğunu yaşamından kesitler sunarak anlatı. Tüm anlattıklarından gördüm ki sevgisi damla damla umut olup emeğininin üzerine serpilince, zafer sancağını çekmişti göndere...


Annesini yıllar önce kaybeden Asuman başarısında babasının rolünü buğulu gözlerle ve minnet duyguları ile ifade etti. Bir çocuğun dünyaya gelmesindeki ve yaşamındaki önemli etkenlerden biridir, bir insanı zirveye taşıyan en güçlü dayanaktır baba.... En değerli varlığı babasını Asuman'ın dilinden dinlerken babasız onlarca yetim geldi aklıma... Bir baba hayatta olsa da, olmasa da koruyucu bir kalkandır çocuğuna... Babası ile arasında kuvvetli bir diyalog olan Asuman bunların  bilinciyle ve babasının desteğiyle daha nice proje ve çalışmalar yapmak istediğini babasının gözlerine bakarak anlattı.


Her genç kızın hayalidir mutlu bir evlilik... 2 yıllık üniversite mezunu genç çiftçimiz kriterlerine uygun birini bulunca evlenmeyi düşünüyor. Genç yaşta, tek başına büyük bir sorumluluğu üstlenerek başarıya ulaşmış Asuman'ın iş hayatında yakaladığı başarıyı evlilik hayatında da yakalayacağını gözlemledim konuşmalarından... Ve o konuşurken kalbimden dua ettim; "Allah karşısına kendini anlayacak, duygularının tercümanı olacak, başarıya giden yolda zafer sancağını birlikte taşıyacak bir eş çıkarsın..."


Hayvanların dahi şiddeti hak etmediğini söyleyen kadın girişimcimiz; 'Kadına Şiddet' konusuna üzüldüğünü, yetkililerin bu konuyla ilgili en kısa zamanda çözüm olacak çalışmalar yapmalarının doğru olacağını, kadınların birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olması gerektiğini söyledi.


Tavukçuluk sektörü günümüzdeki en önemli sektörlerdendir. Anne sütünden sonra insanlar için en önemli protein kaynağı olan yumurta üreticiliği ile tavukçuluk sektöründe başarıdan başarıya koşmak istediğini duyduğumda O'ndaki azim ve kararlılığı gördüm. Bu azim ve kararlılıkla hedeflerinin peşinden koşan, attığı her adımda zaferler yaşayacağına inanan biriyle  tanışmış olmanın mutluluğunu yaşadım.


Gül Name ile çıktığım yolda bu hafta, zafer sancağını göndere çeken kadın Asuman Çetin'in evine konuk oldum. Hadi şimdi sizde en samimi dostlukların ve muhabbetlerin mimarı olan bir çay demleyin... Müsaitseniz geliyorum, beni bekleyin... Görüşmek üzere dostçakalın, hoşçakalın...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE ÖMRE BEDEL BİR MEDENİYET...

Yıllar önce kazandığı halde okuyamadığı ukdesi yıllar sonra Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası'nda filizlenip, Tarsus ve Tarsus Halkı'nın gölgelendiği koca bir çınar oldu adeta... Hayalini kurduğu ukdeler gözlerinde ışıltı olup insanlığı yadınlatırken çınarın dalları azmin zafer sancağı oldu  bayrağı hep dalgalanan...
Azmin zafer sancağını taşıyan bir nefer olmak... Devrinin Fatih'i olmak... Ve nice fetihler gerçekleştirmek... Bir kutlu sevdayı nesilden nesile taşımak... Dava insanı olmak... Bu bilinçle davası uğruna canını ortaya koymak, her şeye rağmen sancağı elden bırakmamak... Kısaca; serden geçmenin, karanlıktan aydınlığa, hüzünden mutluluğa, yokluktan varlığa, hasretten kavuşmaya nice çağların açıldığı fethin gerçekleştiği kaledir Medeniyetler Beşiği Sayfası... Bu fethin Fatih'i olmak büyük bir onur, büyük bir mutluluk... Bu mutluluğun mimarı, gölgesinde huzur bulduğumuz 'Koca Çınarımız' sayfa kurucumuz Rıfat Çınar, editör arkadaşlarımız Münire Kantarcı Aratekin, Haluk Öner ve Emine Kuren ile Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası çatısı altında bir nefes, bir ses, bir can olmanın, kutlu bir sevdada, kutlu bir davada öncülerden, rehberlerden olmanın derdindeyiz... Aynı amaç doğrultusunda bir araya gelerek nice çalışmanın, nice hayrın imzası olduğumuz candan dostlarla sonsuza denk birlikte olmanın dua ve gayretindeyiz... Biz büyük bir aileyiz... 
Amacımız; birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Tarsus'un tarihi ve kültürel değerlerinin korunması ve tanıtılmasına katkıda bulunup sosyal sorumluluk bilincini, paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma şuurunu geliştirmektir.
Misyonumuz; Türkiye'de ve dünyada bulunan Tarsus'lular arasında birliği, ekonomik ve sosyal yardımlaşmayı sağlayarak, yöresel kültürümüzün tanınmasına ve tüm insanlar tarafından öğrenilmesine aracı olup maddi durumu iyi olmayan hemşehrilerimizin sıkıntılarına çözüm üretmektir. Tarsus'luların tanışma ve kaynaşmalarını sağlayacak sosyal ve kültürel faaliyetler yapmaktır.
Vizyonumuz; Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası olarak yerel ve evrensel değerlere sahip, azim ve kararlılıkta hemşehrilerimize hizmet eden dürüst, dinamik ve çalışkan, girişimci, gelişime açık, gelecekte söz sahibi olan,  ülkemizde ve dünya da Tarsus'un tanıtımına katkı sunan bir sosyal medya olmaktadır.
Hedeflerimiz; Daha geniş kitleye ulaşıp, bununla ilgili olarak amacına uygun çalışmalar yaparak sayfa bünyesinde gerçekleştirilen tüm çalışmaların alanını genişletmektir.
Kısaca; bir çınarın gölgesinde ömre bedel bir medeniyettir Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası... Bazen bir iğnenin ucundaki damlada tarihi bir yerdir. Hiç beklenmeyen bir zamanda, mangalda pişmiş eti bir bukete sarıp, sevdiğine sevginin Tarsus'ça ifadesi olarak vermekdir. Memleket hasretindeki bir askerin yüreğindeki özleminin bir cezerye kutusuyla giderilmesidir. Kimi zaman bir yoksulun evinde göğe yükselen sevinç çığlığıdır. Geleceğin teminatı öğrencilerin yol rehberi ve hedefleridir. Tarihin, coğrafyanın, kültürün, yardımlaşma ve dayanışmanın sosyal medyada anlam bulmasının tek ifadesidir... Vesselâm...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

YAĞMUR FASLINDAYIM...

Yine yağmurlu bir günde yağmur faslındayım... Ve yine ben yollardayım... Yürüyorum yağmurda umuda doğru çisil çisil... Melekleri hissediyorum yüzüme vuran her bir damlada... Gök gürültüsü sabır bardağımı anlatıyor adeta... İşte o an yükseliyor gökten bir nida;
"Sabrettiğinize karşılık size selam olsun!.."(Rad Sûresi 24. Ayet)

Yağmur olanca şiddeti ile yağıyordu. Yağmurun şiddetine aldırmadan koşar adımlarla hastane kapısına yöneldi. Büyük bir hızla girdiği hastanede kendini bekleyen kaderin belirsizliği içinde yoğun bakım bölümünün önüne geldi. Geldiğinde birikmiş kalabalığı görünce üzüntü ve acıdan titreyen bedeni yere yığıldı. Saçlarına ve alnına dokunan elin sıcaklığı ile kendine gelince feryadı ve hıçkırıkları göz yaşı olup dilinden dökülen ağıtlara karışdı.

Zekâsı, hareketliliği,  yardımseverliliği ve sempatikliliği ile herkesin sevgisini kazanmış bir tanecik oğlu 20 gündür verdiği yaşam mücadelesini kaybetmişti. Aylarca karnında taşıdığı, bir emek büyüttüğü, geleceğine dair hayaller kurduğu evladı yoktu artık. Evlat acısı kor olup yüreğini alev alev yakarken, hasretinin dayanılmazlılığı daha ilk saatlerde sarmıştı tüm bedenini...

Ne büyük acı "ayağına taş, başına yaş" değmesin diyerek büyüttüğü evladının üzerine toprak atılmasını izlemek... İzlerken tüm yaşadıkları bir film şeridi gibi geçti gözlerinden. Nedenler, niçinler kurcalarken zihnini iki evlat acısı yaşamış annesinin "sabır ya hu" diyerek dua ettiğini duydu. Herkesin hüzünlü bakışları arasında annesine koşup sarıldı. "Nasıl dayandın evlatlarının acısına anne!.."

Evladından ayrı ilk gecesini annesinin verdiği seccadenin üzerinde geçirdi. Ellerini semaya her kaldırdığında acısını hafifletecek sabır diledi. Yorgunluktan ve acıdan yorulan bedeni ile secdeye kapandı.

Derin bir nefes alarak doğruldu secdeden. O an eli secdedeyken yanına gelen kızına değdi. Oğlunun geçirdiği trafik kazasından sonra günleri hep hastanede geçtiği için uzun zamandır kızını görmemişti. Kızının gözlerine derin derin baktı, saçlarını okşayarak bağrına bastı. O an bir evladı daha olduğu için şükretti.

Yağmur faslındayım... Acılarım dua... Mutluluğum dua... Düşüncelerim dua... Adımlarım dua... Her fasılda olduğu gibi yağmurun nağmelerine dokunuyor dualarım... Sabır bardağımdan şükr-ü yudumlarken  aklıma geliyor yaşadıklarım...

Bir yağmur faslındayım yine... Melekler selam verirken yeryüzüne, huzur düşüyor damla damla yüreğime... Ve ben o an anlıyorum;
Her ne kadar acılar yağmur olup sağnak sağnak yağsada, bizi bekleyen bir gök kuşağı var o yağmurun ardında...


Emine KUREN

(Gerçek yaşam öyküsü)

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


SESSİZ ÇIĞLIĞIM OLUR MUSUN?

"Kadına Şiddet" konusu çoğu zaman Türkiye gündeminin ilk sıralarında yer alsada önlenemeyen, çözümlenemeyen muamma bir konu olmuştur. Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanlığı yaptığım 2016 yılı çalışma dönemi içerisinde Özgecan'la tekrar gündeme gelen konuyla ilgili "Sessiz Çığlığım Olur Musun?" projesini kaleme aldım. Projeyi kaleme almaktaki amacım; ölüm yıldönümünde Özgecan'ı anıp, bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış Tarsus'un üzerine yapışan kara lekeyi temizleyerek, kültürel, tarihi ve coğrafi özelliklerini gündeme taşıyıp sesini dünyaya duyurmak, kadına şiddet konusuna dikkatleri çekerek şiddet gören kadınlar başta olmak üzere tüm kadınların sesi olmaktı.


Projenin tamamını uygulamaya koyamasakta proje kapsamında organize ettiğimiz programlar büyük beğeni aldı. Bu programların organizesinde emeği geçen dönemin kadın meclisi üyelerine,  destek veren Tarsus Belediye Başkanımız Şevket Can'a ve Tarsus Müftümüz Hayri Erenay'a kalbi duygularımla teşekkürlerimi sunuyorum.


Geçtiğimiz günlerde arşivimi karırşıtırken gözüme ilişen projeyi incelediğimde tekrar kaleme alarak içeriğini genişletmenin doğru olacağını gördüm. Bununla ilgili çalışmaları yapmaya başladım. Projedeki hedeflerimden bir tanesi Türkiyede bir tek şiddet gören kadın olmadığının vurgusunu yapmaktı. Türkiye'deki kadın profillerini incelediğimizde inancıyla, siyasi görüşüyle, çalışanıyla, ev hanımıyla, şehirlisiyle, köylüsüyle farklı kadın profillerini görmekteyiz. Bu profilleri en ince ayrıntısına kadar inceleyip bilir kişilerle fikir alışverişinde bulunduktan sonra projeyle ilgili çalışmamın ilk basamağının startını vereceğim.


Şu konuların altını çizmeden geçemeyeceğim; şiddet gören kadınlar olduğu gibi şiddet gören erkekler de var. Erkeğin kadına şiddeti olduğu gibi kadının erkeğe şiddeti de var. Kadının kadına şiddeti olduğu gibi güçlünün zayıfa şiddeti de var. Türkiyede her ne kadar şiddet görenler olsa da bunun yanında mutluluktan kanatlanıp uçanlarda var. Her şeyden öte tarihi, coğrafyası, kültürü ve insanıyla yaşanmaya değer bir memleketimiz var. Şarkıda da geçtiği üzere;


Havasına, suyuna, taşına, toprağına,

Bin can feda, bir tek dostuma.

Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim

Bir başkadır benim memleketim.

Anadolum bir yanda, yiğit yaşar koynunda,

Aşıklar destan yazar dağlarda.

Kuzusuna, kurduna, Yunus'una, Emrah'a,

Bütün alem kurban benim yurduma.

Mecnun'a, Leyla'sına, erişilmez sırrına,

Sen dost ararsan koş Mevlana'ya.

Yeniden doğdum dersin, derya olur gidersin,

Bir başkadır benim memleketim.

Gözü pek, yanık bağrı, türkü söyler çobanı,

Zengin-fakir hepsi de sevdalı.

Ben gönlümü eylerim, gerisi Allah kerim,

Bir başkadır benim memleketim.


Emine Kuren ile Gül Name'de Türkiye'nin, Tarsus'un ve tüm insanlığın acısıyla, tatlısıyla, hüznü ve mutluluğuyla sesi olmak adına köşemizde yer almasını istediğiniz konularıda sırasıyla kaleme alacağımı bilmenizi istiyorum. Projeme ve bu yazıma ilham olan Özgecan'ı ölüm yıldönümünde rahmetle anıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle bir sonraki yazımızda görüşmek üzere... Gül Name'de Kalın...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...