9 Kasım 2017 Perşembe

HAZAN

En vakitsiz zamanda hissedince ölümün nefesini bir veda telaşı başlar... İşte o an; sımsıkı sarılmak istersin sevdiklerine... Derinden bakmak istersin gözlerine... Ve duymak istediğin sözlerin dökülmesini beklersin dudaklarından... Çünkü o sözlerdir seni rıza-i hakikate taşıyan... Bir hazan yaprağı olup savrulurken Eylül'ün rüzgarında, bir sela sesi, bir nasıl bilirdiniz sorusu ve bir de gözyaşıdır seni yolcu eden ardından...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


ZİRVE


Öyle anlar olur ki kelimeler dökülemez dilinden... Boğazına düğümlenmiştir çünkü inceden inceden... Sebepsizce koşmak istersin hiç durmadan sonu olmayan yollarda... Düğümlenen kelimeleri çözmek istersin nefes nefese yüreğinin atışlarında... İşte o an bir dal ararsın tutunduğunda seni ferahın zirvesine çıkartacak... Ve bu zirve de bulursun tüm çözümleri seni Yaradan'a ulaştıracak...

Emine KUREN 


http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

8 Kasım 2017 Çarşamba

SELAM


Algısı bozuk insanlara ne yaparsan yap, algılarının dışındakileri onlara anlatamazsın... Beyazı siyah, baharı kış, sevgiyi nefret, doğruyu eğri, dostu düşman görür onlar... Algısızlığın girdabında yok olmaya mahkümdur bu insanlar... Ne kendileri için çırpınan kanatları, ne de "kün" makamının sahibi Rahmanı görürler... Böylesi insanlara dua eder ve Furkan Suresi 63. ayet ile cevap veririm... "Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!...» derler (geçerler)..." !!!...SELAM...!!!

Emine KUREN


http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


7 Kasım 2017 Salı

TARSUS'UN SESİ DÜNYADA YANKILANDI


Geçtiğimiz günlerde Tarsus muhteşem bir projeye ev sahipliği yaptı. Farklı kültürlerle harmanlaştırılarak zenginleştirilen Tarsus mutfağını ve Tarsus'un zengin tarihini tüm dünyaya tanıtmak adına oluşturulan bu proje Türkiye ve Avrupa basınında ilk sıralarda yer almayı başardı.

Proje; Mersin Büyük Şehir Belediyesi, Tarsus Belediyesi, Mersin Kent Konseyi, Tarsus Kent Konseyi, Tarsus Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi'nin ortak organizesi ile '1. Tarsus Gastronomi ve Araştırma Günleri Festivali' adıyla St. Paul Kuyusu yanındaki alanda büyük bir coşku ile gerçekleştirildi.

Proje kapsamında organize edilen festivalde; Yazar-Fotoğrafçı-Gurme-Televizyon Program Yapımcısı Barbara Abdenı Massad, Türk Aşçı Milli Takımı Kaptanı-Televizyon Program Yapımcısı Esat Özata ve Modern Kebap Yorumcusu Edward Brunet'in atölye çalışmaları ve Tarsus yemeklerinin ve içeceklerinin tanıtım standları yoğun ilgi gördü.

Yerel, ulusal ve Avrupa basının yakından takip ettiği ve Tarsus'ta alanında ilk olmayı başaran proje '1. Tarsus Gastronomi ve Tanıtım Festivali' adıyla zihinlere kazındı. Türk Halk Müziği konseri, folklor ekibi gösterileri, Tarsuslu kadınların maharetli elleriyle yaptığı birbirinden lezzetli yiyecekler ve içecekler, Avrupa'dan ve Türkiye'den festivale katılan misafirlerle yenen akşam yemeği, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz'ın ve Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can'ın elleriyle hazırladıkları Tarsus kebabını misafirlere ikram etmesi gibi birçok güzelliğe tanıklık eden festivalle Tarsus'un sesi bir kez daha dünyada yankılandı.

Her projenin canla başla çırpınan emektar bir kahramanı vardır. Büyük bir özveriyle proje için canla başla koşturan ve hazırladığı birbirden güzel lezzetlerle tüm katılımcıları kendisine hayran bırakan Tarsus Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Seyran Davarcı bu projenin kahramanıydı. Tarsus Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Seyran Davarcı, Belediye Meclis Üyesi Esin Erkoç, Ticaret ve Sanayi Odası Temsilcisi Nurten Ertekin, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can, Mersin Kent Konseyi Başkanı Yasmina Lokmanoğlu, Tarsus Kent Konseyi Başkanı Ufuk Başer başta olmak üzere projeye emeği geçen tüm kişi ve kurumlara, projenin duyumunda büyük emek sarfeden yerel, ulusal ve avrupa basınına teşekkürlerimi sunuyorum. Birde her projenin soluduğu nefesi vardır. Bu projenin her karesinde varlığını gösteren ve başkanı olduğu kurumu da en güzel şekilde temsil eden Türkiye Kızılay Derneği Tarsus Şube Başkanı Kemal Duru projenin soluduğu nefesiydi adeta... Projede gösterdiği fedakarlıktan dolayı Kemal Duru'ya ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

Böylesi güzel bir projeye tepe gözlükleri ile bakanlara, kayıtsız kalanlara, destek olmayanlara, davranışları ve sözleriyle set çekenlere de görebilen bir göz, hissedebilen bir kalp, işitebilen bir kulak, doğru anlayabilen bir algı diliyorum. Hiçbir emek sarfetmeyip projenin sunum aşamasında ortaya çıkarak her şeyi kendisi yapmış gibi ortada dolaşanlara da emek hırsızlığının çok kötü bir haslet olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Sevgili Gül Name takipçileri böylesi güzel bir proje karşısında sözlerim gül olup damla damla yüreğimden döküldü yine... Gördüklerimi, yaşadıklarımı dilim döndüğünce kaleme almaya çalıştım. Sizlerden istirhamım önümüzdeki gün ve aylarda bu proje ile ilgili yapılacak tüm çalışmalara destek olmanızdır. Unutmayalım ki söz konusu olan her karesinden tarih fışkıran Tarsus'umuzdur. Sevdası, davası ve duası vatan, bayrak, millet, ezan ve Tarsus olan tüm canlara sevgiyle...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr
Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


         

31 Ekim 2017 Salı

TUNA NEHRİ AKTI TARSUS SOKAKLARINDA



Tarsus Edebiyat Mektebi ile bir hafta sonunu daha muhteşem anılarla anıtlaştırmanın mutluluğunu yaşadım. Böylesi güzel bir projeyi bizlerle buluşturduğu ve bu muhteşem anıları yaşamamıza sebep olduğu için Şair-Yazar Ahmet İşler'e kalbi muhabbetlerimle teşekkürlerimi sunuyorum.

Her cumartesi ve pazar günleri rutin olarak gerçekleştirilen Tarsus Edebiyat Mektebi programlarında alanında duayenleşmiş şair ve yazarlar eğitim veriyor. Belirli zaman aralıklarında gerçekleştirilen 'Edebiyat Söyleşileri' de edebiyat severleri, edebiyat tarihine ismini altın harflerle yazdırmış, şair ve yazarların anlatımlarıyla buluşturuyor. Edebiyat yolculuğunda deneyimleri ve anılarıyla örnek insanlar zümresindeki yerini almış şair ve yazarlar da süprizlerle dolu organizelerle, Tarsus Edebiyat Mektebi'nin konuğu oluyor.

Zengin içeriği, amaç ve hedefleri ile Tarsus başta olmak üzere Türkiye için eşi benzeri bulunmayan Tarsus Edebiyat Mektebi projesini toplum olarak sahiplenip, destek vermemiz gerekiyor. En güzel desteği her hafta sonu rutin olarak gerçekleştirilen eğitim programlarına çocuklarımızı göndererek, belirli zaman aralıklarında gerçekleştirilen 'Edebiyat Söyleşileri'ne kadınıyla erkeğiyle, yaşlısı genciyle katılım sağlayarak destek vermeliyiz.

Ben, Tarsus Edebiyat Mektebi programlarında yer almanın ayrıcalığını yaşıyorum. Yıllardır beğeni ve sevgiyle takip ettiğim şair ve yazarlarla, toplumun varlık sebebi gençlerle, her şeyden öte Kubat Paşa Medrese'sinin insanı cezbeden manevi havasıyla zamanımı taçlandırıyorum.

Onlarca program organizelerinde yer aldım ve bu organizelerde onlarca yazar ağırladım. Bir su bardağını sorun edip anlatımını yarıda kesen, tahsis ettiğimiz araba bozulunca azarlayan, kalacak yeri problem edip programa katılmayan vs. birçok olumsuz örnek teşkil eden yazarlar tanıdım. Tabiki şahsiyetiyle, ilmiyle, yaşantısıyla, duruşuyla güzel örnek olan yazarlarımızı da tanıma imkanı buldum. Güzel örnekliliği ile iyi ki tanımışım dediğim değerlerden biri oldu Yazar Fahri Tuna...

Geçtiğimiz cumartesi günü deneme ve portre eğitimiyle Yazar Fahri Tuna ile birlikteydik. Anlatımı, iletişimi ve anılarıyla hepimize edebiyatı bir kez daha sevdiren Yazar Fahri Tuna süprizleriyle de derse canlılık kattı. Yazar Gülay Alpagut ve Aşık Hüseyin Akan derse canlılık katan süprizlerdi.

Yazar Fahri Tuna ile sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeğinde de birlikteydik. Tarsus Edebiyat Mektebi'ne süpriz olarak getirdiği Yazar Gülay Alpagut'ta bu güzel anların şahitlerinden biriydi. Sabah kahvaltısında Ulu Camii de siyah-yeşil zeytin, sıkma ve çay, öğle yemeğinde yüksük çorbası ve döğme pilavı, akşam yemeğinde de humus yedik. Başta yemek vakitleri olmak üzere, derslerde ve Tarsus sokaklarında geçirdiğimiz her salise kaydadeğerdi. En çok takdir ettiğim konu ise tüm bunları yaparken, aracımız olmadığı için elindeki eşyalarla, gittiğimiz yolları adımlamasıydı. Tabiri caizsse bir Tuna Nehri gibi Tarsus sokaklarında aktı Yazar Fahri Tuna... Birlikte en çok güldüğümüz konu ise; yanlış yoldan girince, neredeyse tüm çarşıyı tavaf ederek humuscuya varmamızdı. Yazar Gülay Alpagut Hanım'ın tatlı krizi de gözlerimizi tatlıcıda açtıran matrak bir andı.

Gönül insanı olmak çok nadide bir konu... Her insan bu vasfa erişemez. Bu vasfa erişmek için özveriyle, gece-gündüz demeden, yüreğini ortaya koyarak, elindeki tüm imkanlarla toplum için çalışmak gerekiyor. Her şeyiyle kendisini topluma adamış bir gönül insanıdır Yazar Fahri Tuna... Bu gönül insanı ile tanışmak ve derslerine katılmak benim için büyük bir nimet... Böyle nimetlerin kıymetini bilip, yaşadığı topluma faydalı bir birey olmak temennisiyle...

Emine KUREN



Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

18 Ekim 2017 Çarşamba

BİR GÜL DESEM

                    
            Bildiğim tek şey ne yaşarsa yaşasın güldüğüydü. Bir defasında yolda giderken yol bakım çalışmalarından dolayı açılan çukuru görmeyerek içine düşmüş, çevredekiler onu çukur içinde attığı kahkahalarla duymuş ve çıkarmışlardı. Bu düşme sonucunda bir ayağı kırılmıştı. Geçmiş olsuna gidenlere “Kaportamı yeniliyorum. Model değişikliği yapacağım.” diyerek her zamanki gibi gülmüştü. Enteresan yaşantısıyla komşularının, arkadaşlarının, akrabalarının “gülen gözlü” diye hitap ettikleri Gül acaba adının mahiyetini mi yaşıyordu?

            Gül’ü tanıdığımda henüz altı yaşımdaydım. Mahallemize yeni evlilik yapmış genç bir kadın olarak taşınmıştı. Gülüşü kadar güzelliği ile de dikkat çekiyordu. Gözlerine sürdüğü sürme gözlerini daha da irileştiriyordu. Beni nerede görürse görsün insanı cezbeden iri gözleriyle gözlerimin içine bakar, saçlarımı okşayarak havalara kaldırır, sonrada yere yatırıp bir güzel gıdıklardı. Tüm bunları yaparken attığı kahkahalar mahallemizde yankılanırdı.

            Aynı mahallede uzun yıllar birlikte yaşadığımız Gül çocuğu olmadığı için kendini çevresindeki çocuklara adamış, kimini okutmuş, kimini iş sahibi yapmış, kimini de evlendirmişti. Annem çalışan bir kadın olduğu için benim de günümün büyük bir bölümü onunla geçmişti. Kocasını erken yaşta kaybeden, kocasından kalan iş yerini büyük bir özveriyle işleten Gül beni tatillerde yanında çalıştırmıştı.

            Bir yaz tatili sabahı göğüsümde büyük bir ağrı ile uyandım. Annem vardiyalı çalıştığı için sabah namazından sonra iş yerine gitmiş babam da bir firmanın şoförü olduğundan dolayı şehir dışına çıkmıştı. Ağrının etkisiyle ağlayarak sabahın ilk ışıklarıyla iş yerini açan Gül’ün yanına koştum. Gül, beni önce sakinleştirmeye çalıştırıp kahvaltı yaptırdı sonra da en yakın hastaneye götürdü. Doktor muayene etti ve muayene sırasında göğüsümde bir kitleye rastladıklarını söyledi. Doktorun yaptığı bu açıklamayla Gül’ün boynuna sarıldım “Şimdi ne olacak?” dedim. Sakinliği ve gülen gözleriyle saçımı okşayarak “Hayat ile futbol oynayacaksın. Dikkat et gol atan hep sen olmalısın.” dedi.

            Ailemin tek çocuğu ve on beş yaşımda olmamdan dolayı anne ve babam hastalığım karşısında yıkıldılar. Onları üzgün görmek beni daha da üzüyordu. Doktorların yaptıkları bir takım tetkiklerden sonra sol göğüsümde bulunan kitleden dolayı ameliyat olmam kararlaştırıldı. Zorlu bir süreçten sonra sol göğsüm alındı. On beş yaşımda karşılaştığım meme kanseri nedeniyle gördüğüm kemoterapiden sonra saçlarım, kirpiklerim, kaşlarım döküldü. Hastalığım boyunca hep yanımda olan ve gülmem için elinden geleni yapan Gül’de bana moral olması için saçlarını, kipriklerini, kaşlarını kazıtmıştı. Mahallemizde bulunan kuaförden getirdiği peruklarla matrak saç şekilleri yapıp, makyaj malzemeleri ile yüzümüzü şekilden şekile sokardı. Ezan okunduğu vakitte seccadeyi serer “Şimdi Rabbimiz ile konuşma zamanı.” derdi. İmtihanlarla dolu dünya hayatında mutlu olabileceğimiz güzellikleri görmemi sağlayarak bana şükretmeyi öğretmişti.

            Hastalığımla mücadele ettiğim süre boyunca hep yanımda olan Gül ile en çok da yürüş yapmayı seviyordum. Yürüyüş yaparken onunla sohbet etmek bana huzur veriyordu. Kahkahaları ile mutlu olduğum Gül’den öğrendiğim en büyük yaşam tecrübesi de engeller ve imtihanlar karşısında dik duruş sergileyerek gülmekti... Zira bir olumsuzluğu ortadan kaldırmanın en etkili silahıydı bu yaşam tecrübesi…

      Anne ve babam bana daha iyi bakmak adına işten çıkmışlardı. Bu en zor zamada Gül yine yanımızda bulunmuş anne ve babamı yanında çalışıyor gösterip sigortalamıştı. Dikkatimi çeken ise Onun yaptığı tüm fedakarlıkların karşılığında iş yerinin bereketlenmesiydi. Küçük bir simit fırını iken zamanla iki katlı pastaneye dönüşmüştü. Bu pastanede vakit geçirmek çok hoşuma gidiyordu. Özellikle pastanenin penceresinden dışarıyı seyretmek büyük keyif veriyordu.

          Birgün pastanede kahvemi yudumlarken bir bey yanıma yaklaşıp selam verdi. Daha sonra müsaade isteyip masama oturdu. O kadar çok utanmıştım ki... Bana karşıdan kaş göz hareketi yapan Gül; kırmızı bir domatese dönüştüğümü söyleyip dakikalarca gülmüştü. Ali Bey mahallemizdeki okula öğretmen olarak atanmış, sokaktan gelip geçerken beni görmüş ve tanışmak istemişti. Malum beş yıldır devam eden tedavim boyunca yaşım yirmi olmuştu. Artık tam bir genç kızdım. Tek farkım hastalığımdı.

         Zaman içinde Ali Bey ile pastanede belirli zaman aralıklarında görüşmeye başladık. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi dizlerimin birbirine vurduğunu, ellerimin titrediğini, kalbimin yerinden fırlayacak gibi çarptığını fark ettiğim an anladım. Ancak duygularımı hastalığımdan dolayı bir türlü dile getiremedim.

          Çok farklı duygular beslediğim Ali Bey bir süre sonra bana karşı hissettiği duyguları dile getirdi. O an ne diyeceğimi şaşırdım. Bu şaşkınlıkla ağlamaya başladım. Ağladığımı gören Gül oturduğumuz masaya yaklaştı ve "Ne olursa olsun hep güleceksin unutma." dedi. Daha sonra yanımıza oturarak hastalığımdan ve geçirdiğim süreçten bahsetti. Gül'ü sessizce dinleyen Ali Bey hayatım boyunca kulaklarımda yankılanan cümleyi söyledi. "Yüz yıl da olsa seni bekleyeceğim..." Bu söz hayata bir kez daha tutunma sebebim olmuştu.

        Ali Bey her şeyi göze alarak benimle nişanlanmıştı. Nişandan sonra iki yıl daha tedavim sürmüştü. Toplamda yedi yıl süren tedavimin ardından Gül'ün ifadesiyle hayata gol atıp maçın galibi olmuştum. Yedi yıl boyunca hep yanımda olan annem, babam, Gül ve tedavimin son iki yılında tüm varlığını hissettiren nişanlım Ali ile yepyeni umutlara yelken açmıştım.

           Düğün tarihimizi özellikle meme kanseri farkındalık ayı olan Ekim ayına denk getirerek düğünümüze meme kanseri ile mücadele eden tüm hastaları davet etmiştik. Görkemli bir düğünle meme kanserine dikkatleri çekerek erken tanının önemini haykırmıştık tüm dünyaya... En güzel düğün hediyesini de Gül'den almıştık. Gül pastanesini düğün hediyesi olarak bana hediye etmişti. Bu hediye mutluluğumuzu ikiye katlamıştı.

         Düğünümüzden yaklaşık olarak dokuz ay sonra Gül trafik kazası geçirdi. Kaza haberini alır almaz hastaneye koştuk. Yoğun bakım servisine almışlardı. Kimseyi içeriye almıyorlardı. Üç gün yoğun bakımda kalan Gül bir ara kendine gelince beni görmek istediğini söylemiş. Doktor gözetiminde yoğun bakıma girdim. Gül'ü makinalara bağlı görmek beni üzmüştü. Gözyaşlarıyla Gül'ün elinden tutup gözlerine baktım. Bir ara gözlerini aralayan Gül ile göz göze gelince titrek bir ses ile  "Göz yaşlarını sil." dedi. Ve yine titrek bir ses ile " Bir gül desem güler misin?" dedi. Ben de onun bu söylemi karşısında göz yaşlarımı elimin tersiyle silip tebessüm ettim. Gül yorgun ve bitkin ses tonuyla "Bu şekilde değil, benim gibi gül." dedi. Bende ellerinden sımsıkı tutup Onun gibi kahkaha attım. Ben kahkaha atınca tebessüm eden Gül "Hasta değil eceli gelen ölür bunu asla unutma şampiyon " deyip şehadet kelimesi getirerek yüzündeki tebessüm ile son nefesini verdi.

Emine KUREN


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...




12 Ekim 2017 Perşembe

1. MERSİN ULUSLARARASI ENGELSİZ SANAT FESTİVALİ


11-15 Ekim tarihleri arasında Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen 1. Mersin Uluslararası Engelsiz Sanat Festivali geniş bir katılımla gerçekleşti.


Festivale Tarsus'tan ZİÇEV başkanı Gülten İŞCAN ile birlikte öğrencileri ve öğretmenleri, Türkiye Sakatlar Derneği Tarsus Şubesi Başkanı Ali ÇELİK ve üyeleri, engelli dernekleri ile birlikte çok sayıda kişi katıldı.


Festival kortej yürüyüşü ve çelenk koyma töreni ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin KOCAMAZ açılış konuşması yaptı.


Festivale katılan tüm katılımcılara çeşitli ikramların ve tanıtımların yapıldığı festivalin ilk gününde gerçekleştirilen  resim sergisi, gösteriler ve konser katılımcılardan büyük beğeni aldı.

Emine KUREN


Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...