17 Mart 2017 Cuma

MÜNİRE KANTARCI ARATEKİN İLE KADINA DAİR...


'Sessiz Çığlığım Olur Musun?' projesi kapsamında Türkiye'deki kadın profillerini gündeme taşımak ve sizlerle buluşturmak adına bu haftaki durağımız Tarihi Evler Sokağı'ndaki 'Gizli Bahçe', konuğumuz ise sosyal çalışmaları ile hepimizin gönlüne taht kurmuş Sayın Münire Kantarcı Aratekin Hanımefendi oldu.


Kendisini eğitmeyi ve yenilemeyi seven Münire Hanım evli ve iki çocuk annesidir. Sosyal çalışmalarında yakaladığı başarıyı sosyal ilişkilerinde de yakalamış, tüm bunlarda sanatsal kimliğini ortaya koymuş dost bir insandır. Münire Hanım'la Tarsus Medeniyetler Beşiği Sayfası'nda editör olmak, Tarsus ve Tarsus Halkı için çalışmalar yapmak benim için büyük bir mutluluktur.


Gül Name' ye hoş gelip, sefalar getiren ve bizlere varlığı ile tebessüm ettiren Münire Hanım'la, güzel bir atmosferde kadına dair sohbet etmek muhteşem ötesi güzeldi. Sadece bir bölümünü videolaştırdığımız, aklımıza ve yüreğimize kazınan bu güzelliği yazıya dökerek sizlerle paylaşmak istedim.

- "Hoşgeldiniz Münire Hanım..."
- "Hoşbulduk..."


- "Nasılsınız?..."
- "Teşekkür ederim... Siz nasılsınız?"


- " Ben de teşekkür ederim. Evli bir bayansınız ve evliliğinizle de bizlere örneksiniz. Peki evde kimin sözü geçiyor Münire Hanım..."
- "Genel anlamda ortak kararlar veriyoruz ama hanımların sözü daha çok geçiyor."

- "Kadın mı, yoksa bayan mı? Nedir, kimdir kadın?..."
- "Kadın da değil, bayan da değil, 'hanım'dır. Kadın öncelikle insandır sonrasında da annedir, evlattır, eştir. Kadın yaratılmış en kutsal bir varlıktır. Güçlü kadın mesaisi olan bir kadın demek değildir. Yaşamından zevk alan, tek bir role sığmayan, mutluluk havuzunu tek bir muslukla değil, birçok muslukla doldurandır. Kendi yaşamını, işini, eşini, hobilerini, hedeflerini, arkadaşlarını hayatını tadında, dengede sürdürendir.


- " Aile de kadın ve erkeğin rollerini incelediğimizde eşitlik mi yoksa adalet mi ön planda sizce?..."
- "Eşitlik olması için önce adalet olması gerekiyor. Ama maalesef toplumumuzda adalet olmadığı için eşitliğin de olmadığını düşünüyorum. Kadın ve erkek eşitliği hususunda teoride birçok gelişmeler yapılmış fakat uygulamada büyük problemler yaşanmaktadır..."


- Türkiye'de kadın olmak nasıl bir duygu?..."
- "Türkiye'de kadın olmak demek erkek egemenliği adı altında bastırılmış demektir. Türkiye'de kadın olmak demek bu egemenlikten sıyrılabime savaşıdır. Her yere yetişebilme mücadelesidir. Yolda bir sapığın tacizi ve saldırısı korkusuyla yürümektir. Kadın olmak 'bende varım' mücadelesi vermektir.


- "Kadına şiddet konusunda düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?..."
- Kadına şiddet öncelikle insanlığa şiddettir. Türkiye'de doğuda yapılan bir araştırmada eşinden şiddet gören kadınların % 52'si bir daha dünyaya gelse kadın olmak istemiyor. Genel anlamda istatistiklere göre kadınların % 42'si fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor. Şiddet nedenleri ise; psikolojik hastalıklar, töre-gelenek-görenekler, kültür farklılıkları, cinsiyet ayrımcılığı, eğitim eksikliği, medyadır..."


- "Kadına yönelik çalışmaları nasıl buluyorsunuz. Sizce bu çalışmalar yeterli mi?..."
- "Devletimiz bu anlamda 6284 sayılı ' Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddettin Önlenmesi'ne dair yasa çıkarmıştır. 'Yeni Şiddet Yasası' ile şiddete uğrayan ya da görme tehlikesi olan kişilere sığınak, hukuki destek, psikolojik destek verilir. Yine bu konuda başta ebeveyinlerin bilinçlendirilmesi gerekir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de hiçbir cinsiyet ayırımı yapmadan 'Ey inananlar!..' diye hitap eder. Bundan yola çıkarak ebeveynler çocuklarına eşit davranmalıdır, okullarda da öğretmenler cinsiyet ayırımı yapmamalıdır. Devletin kamu alanlarında sosyologlar ve psikologlar eşliğinde psikolojik destek ve halka yönelik aile eğitim seminerleri vermesi doğru olacaktır..."


- " Bir erkek olsaydınız eşinize nasıl davranırdınız?..."
- Kadınlar fıtratı gereği ince ve narin insanlardır. Biz erkekler gibi düz mantık bakmayız, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünür, inceleriz. Şefkat ve merhametle yoğrulan kadınların ençok sevgiye ihtiyacı vardır. Bu sebeple eşime sevgiyle bakar, sevgiyle davranırdım.


- "Türkiye' deki ve dünyadaki kadınlar arasındaki birliktelik sizce hangi uygulamayla sağlanabilir?..."
- "Kadına şiddet konusu sadece Türkiye'de değil tüm dünya ülkelerinde var olan bir konudur. Her beş kadından biri şiddete maruz kalmaktadır. Kadına şidddet konusu başta olmak üzere kadınlar arasındaki birliktelik kadının kendi değerini bilmesi ve bu değeri hakkıyla taşımasıyla çözüme ulaşacaktır..."


- " Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyorum Münire Hanım... Çıktığımız bu yolda bizleri yalnız bırakmayan takipçilerimize de ayrıca teşekkür ediyorum..."
- " Rica ederim... Bana fırsat verdiğiniz için ve konuk ettiğiniz için teşekkür ederim..."


Bu hafta Gül Name'de Münire Kantarcı Aratekin hanımla kadına dair konuştuk. Münire Hanım'a bu güzel sohbet ve verdiği bilgiler için tekrar teşekkür ediyorum. Bir başka mekanda, bir başka konukla tekrar görüşmek adına sevgiyle kalın...


Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

BİR HAYAT SENFONİSİ


"Hayat insan yaşamındaki en yüksek okuldur..." Kulağımın en nadide küpesi oldu bu söz yıllar önce... İlk duyduğumda bir anlam veremesem de sonrasında yaşanmışlıkların içinde en derin manaların yüklendiği sözden bir küpe oldu kulağım da...

Yıllar önce bir ikindi çayın da varlığı ile mutluluk duyduğum komşum Fatma Teyzem çayımızı yudumlarken anlatmıştı;
Fatma Teyzemin çilesi 14 yaşında gerçekleştirdiği evlilik hayatı ile başlamış. Evlendiği güne kadar zamanının şartlarına göre eşinin yüzünü hiç görmemiş. Bu da yetmezmiş gibi evlendiği geceden itibaren eşinden hep dayak yemiş. İlk çocuğuna hamileliği ise tam bir film konusu. Doğum sancıları tutunca eşi bir merkebe bindirip annesinin köyüne gitmesini ve doğumu orada yapıp çocuk birkaç aylık olunca dönmesini istemiş. Daha önce annesinin köyüne tek başına hiç gitmeyen Fatma'nın giderken kat ettiği yol hayatında bir dönüm noktası olmuş. Yaklaşık dört saat merkep üzerinde geçen yolculuğun ardından yorulan ve sancısı sıklaklaşan Fatma yolda karşısına çıkan bir çınar ağacının altına sığınmış. Ve bu çınar ağacının altında  bebeğini dünyaya getirmiş. Koca çınar ağacının heybetli gövdesine yaslanıp kucağında ki bebeğine bakmış göz yaşlarıyla. Bebeğinin masum bakışlarla ağlaması onu alem içinde bir aleme sürüklemiş o an. İşte bu sürüklenişle hayatın da dönüm noktası olan kararları almış. Yağmur ve gök gürültüsü şahitlik etmiş tüm bu kararlara.

Fatma yolculuğu boyunca yol işaretlerindeki yazıları okuyamadığı için annesinin köyü yerine daha önce hiç görmediği ağaçlarla kaplı bir alanda bulmuş kendini... İşte bu yüzden zor şartlarda dahi olsa okumayı ilk hedef edinmiş... Sonrasında evladına iyi bir gelecek için mutlaka çalışması gerektiğini düşünmüş... Bunları düşünürken yağmurdan ve soğuktan korumak adına bebeğine sımsıkı sarılan Fatma oturduğu yerde uyuya kalmış...

Sabah ezanı sesiyle gözlerini açtığında evladının soğuktan buza kesmiş cansız bedeniyle karşılaşmış... Daha evladına doyamadan kaybeden Fatma çığlık çığlığa öyle bir bağırmış ki... Yüreğinde yanan evlat acısı alev alev gökyüzünde çığlıklarına karışmış. İşte bu acıyla bebeği kucağında hıçkıra hıçkıra ağlayarak koşmaya başlamış. Yoldan arabasıyla geçen bir öğretmen Fatma'yı görünce durmuş. Arabasına almış. Öğretmenlik yaptığı köye götürmüş. Öğretmen ve köylüler öyle ilgilenmişler ki... En derin yarasına merhem olmuşlar adeta. Bebeğini köyün mezarlığına gömmüşler. Fatma bu köyde üç gün kalmış. Üç günün sonun da köy muhtarının da yardımıyla öğretmenin arabasıyla yaşadığı köye gelmiş. Fatma'nın öğretmenin arabasından indiğini gören eşi ateş püskürmüş... Bir hengame koparmış o an... Tartaklamaya başlayınca araya öğretmen girmiş... Kavga-kıyametin ardından eşi Fatma'yı anlayıp dinlemeden namussuzlukla suçlayıp boşamış... Ailesinin de kabul etmediği Fatma'ya öğretmen sahip çıkmış... Fatma'yı evladı bilip bağrına basmış...

Tüm bu yaşadıklarından hayatta kendine yol aydınlığı olacak dersler çıkaran Fatma kendisine kol kanat olan öğretmenin desteği ile okumuş... Öyle bir başarı sağlamış ki sınıf atlayarak ve okul birincilikleriyle liseyi bitirmiş. Üniversitede de öğretmenlik fakültesini okuyan Fatma geç de olsa öğretmen olmanın mutluluğu yaşamış. Enteresan olan ise ilk tayininin evladının mezarının bulunduğu köye çıkması olmuş. Tayinin çıktığı köye giderken köy yolunda bulunan ve altında hayatının en acı anısını yaşadığı çınar ağacının dengine geldiğinde durmuş. Gözyaşlarıyla çınar ağacına doğru yürümüş. Ağacın yanına geldiğinde gövdesine kazılmış olan yazıya gözleri ilişmiş. Bebeğini dünyaya getirirken acıdan tırmaladığı ağacın gövdesinde bulunan bu yazıyı o an okuyamamanın yaşattığı üzüntü aklına gelmiş. Yıllar sonra çınar ağacına kazılmış bu yazıya parmaklarını dokundurarak gözyaşıyla okumuş; "Hayat insan yaşamındaki en yüksek okul... Yaşadıkların ise bu okulda ki dersler... Bu dersler karşısında sabırla gayret gösterirsen okulun en başarılı öğrencisi olursun... Ve birgün mutlaka sabrının mükafatı sana mutluluk olarak döner..."

Fatma Teyze yaşadıklarını öyle güzel anlatmıştı ki bana... Göz yaşım yanağımdan süzülüp yüreğime akmıştı. Fatma Teyze'nin sabrının mükafatı da Fatma Teyze'ye okuyup öğretmen olmasıyla, evlenip anne olmasıyla dönmüştü. Anlattıklarından anladım ki; Hayatın senfonisi sabır ve mutluluk arasındaki yaşanmışlıklardı... Vesselam...

Emine KUREN

http://gullnamee.blogspot.com.tr

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...

GÜL NAME



Kalem Sûresi' gönlüme düşünce ben;
"Kalem'e aşığım... Yazı yazmayı seviyorum... Kalem'e mecnun oldum yazıyorum gündüz-gece...

Yazılarımın izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması, yayınlanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur...


Selam ve dua ile...